HERŞEY TÜRKİYE İÇİN!
  GRUP TOPLANTISI 2
 

GRUP KONUŞMASI (15 TEMMUZ 2008)

Saygıdeğer misafirler

Değerli milletvekili arkadaşlarım

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Bugünkü grup toplantımızda geçen hafta gerçekleştirdiğimiz önemli yurtdışı temaslardan, ülkemizin ve milletimizin çıkarlarını geliştirmek için yaptığımız dış gezilerden bahsederek konuşmamı gerçekleştirmek istiyorum.

Ak Parti özellikle grup toplantıları sadece ama sadece Türkiye’nin ihtiyaçlarının, bu ihtiyaçların nasıl giderileceğinin konuşulduğu, paylaşıldığı bir zemindir.

Ak Parti grubunun gündemi her zaman milletimizin gerçek gündemidir, ulusal ve uluslararası çıkarlarımızı geliştirmek için yaptığımız çalışmalardır bunlar.

Türkiye’nin sevinçlerini büyütmek, Türkiye’nin saygınlığını artırmak, Türkiye’nin imkan ve kaynaklarını zenginleştirmek, geliştirmek için gece gündüz, yaz kış demeden çalışan, ülkesine hizmete kendini adanmış bir kadrodur bu kadro.

Özellikle bu kadronun milletimizle kader birliği vardır. Bu birlikteliği bozmak isteyenler her şeyden önce kendi sorunlarını, millet nezdinde düştükleri o büyük meşruiyet krizini gözden geçirmeleri gerekir.

Meşruiyet krizinden kurtulmak için yanlış üstüne yanlış yapanlar bu ülkenin bahtını açan, ufkunu ağartan Ak Parti’ye kara çalmaya çalışarak,  aralarındaki mesafeyi sürekli olarak her gün daha da fazlasıyla açtıklarının farkına varamıyorlar.

Defalarca tecrübe edilmiştir ki, ak olana kara deme siyaseti tutmamış,  millet nezdinde, milletin vicdanında makes bulmamıştır, bulmayacaktır.

Biliyoruz ki, bizim bütün eylemlerimiz, bütün fiillerimiz, bütün icraatımız her gün, her an milletimizin şaşmaz terazisinde ölçülüyor, biçiliyor, tartılıyor.

Şartlar ne olursa olsun her zeminde, her fırsatta ülkemizin hukukunu savunmaya çalıştıkça, gözümüzü ülkemizin bütünlüğünden, gelecek ideallerinden ayırmadıkça gerilimi artırma çabaları, gerçek gündemi saptırma gayretleri boşa çıkıyor.

Ülkemizin güven ve istikrarını değil, sadece belli bir zümrenin  siyasi menfaatlerini düşünerek hareket edenler maskeleriyle birlikte deşifre oluyorlar. 

Evet, defalarca söyledik, bir kez daha söylüyoruz.

Türkiye ağırlıklarından kurtuldukça, Türkiye bu maskelerden arındıkça, demokratik istikrar ve güven muhkem hale geldikçe Türkiye’nin şahlanışını kimse durdurmaya muktedir olamaz.

Geçtiğimiz hafta daha evvel defalarca sahnelenen kirli oyun, bir kez daha sahnelenmek istendi, İstanbul’da huzur ve istikrarımıza yönelik alçak bir saldırıyla, hain bir terör eylemiyle bir kez daha sarsıldık, üzüldük.

Üç polisimizin şahadetiyle yüreklerimiz yandı, ama bu menfur saldırıyı gerçekleştiren o karanlık eller karanlık senaryoları içerisinde boğuldular.

Bu menfur saldırıda kahramanca mücadele ederek şehit olan polis kardeşlerimize, yavrularımıza bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum. Ailelerine başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağolsun diyorum.

Biz birlik ve beraberliğimizi koruduğumuz sürece bu tür terörist eylemler şüphesiz ki akamete uğramaya mahkum olacaktır.

İnanıyorum ki, demokrasiyle güçlenen bu ülke bütün direncini yeniden toplayarak, başta siyaset kurumu olmak üzere bütün kurumlarımızın duyarlı çalışmalarıyla oynanan oyunları bertaraf edecek güce milletimiz sahiptir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Türkiye Cumhuriyeti modern dünya ile birlikte medeniyet yürüyüşünü sürdürme kararında olan, demokrasi tecrübesi hiç de küçümsenmeyecek büyük bir ülkedir.

Çalkantılı bir bölgede barış ve istikrar unsuru olan Türkiye, gelişme ve kalkınma sürecini aynı kararlılıkla, aynı hızla, asla herhangi bir kesintiye uğramadan bu ülkenin demokrasiye bir pamuk ipliğiyle bağlı olmadığını göstermek suretiyle hesapları boşa çıkartacaktır.

Birlik ve beraberliğini korudukça asıl gücünü daha iyi fark eden aziz milletimiz bu ülkede emniyet içinde, güven ve istikrar içinde  sonsuza kadar yaşayacaktır.

Kimse endişe içinde olmasın, Türkiye demokrasiden, hukuk devletinden, evrensel insan haklarından geriye doğru tek bir adım atmayacaktır.

Dünya nezdinde Türkiye’yi küçük düşürmek için kasıtlı bir hesap içinde olanlar Türkiye’den dünyaya bir kaos fotoğrafı vererek bu yolla  kendilerine alan açılacağını düşünüyorlarsa bilsinler ki, büyük bir hüsran içindedirler.

AK Parti’yi uluslararası güçlerle işbirliği halinde gösterme gayreti içerisinde olanlar, sadece bir iftira kampanyasının figüranlarıdır, bunu da gayet iyi bilsinler.

Beş buçuk yıl önce Türkiye neredeydi, bugün Türkiye nerede?  Beş buçuk yıl önce gündemi belirlenen bir Türkiye vardı, bugün ise dünyada gündem belirleyen, gündem belirleyen ülkeler arasında olan bir Türkiye var.

Beş buçuk yıl önce milli geliri, bugünkü ifadesiyle gayri safi yurt içi hasılası bir olan Türkiye vardı, bugün ise üç olan Türkiye var. Aş bu kadar büyüdü, ekmek bu kadar büyüdü, işbirliği içerisinde olan Türkiye bu mu? Ve bunu hiçbir zaman belli bir zemine oturtamayan acizler, bu ifadelerle Türkiye’ye yaklaşım içerisinde oluyorlar. Ve hiçbir zaman şu andaki AK Parti iktidarı, Türkiye’nin çıkarlarının, menfaatlerinin pazarlığı girişiminde bulunmamıştır, tam aksine Türkiye’ye dünyadaki bu ilişkiler içerisinde acaba daha büyük bir zemini nasıl oluştururuz, bunun gayreti içerisinde olmuştur.

İşte onun için şu anda Türkiye’nin müteahhitlik sektörü, dünyada Amerika ve Çin’den sonra üçüncü sıraya çıkmıştır. Eğer bu ilişkiler olmamış olsaydı, bu zemini yakalayamazdık. İşte onun için 36 milyar dolar olan ihracatımız, 124 milyar dolara ulaşmıştır. Eğer bu ilişkiler, bu münasebetler olmamış olsaydı bizler bunu yakalayamazdık.

Türkiye büyük uğraşlarla,  büyük fedakarlıklarla, büyük hedeflere büyük bedeller yakalayarak demokratik istikrar içerisinde güvenle bu zemini yakalamıştır. Şimdi buradan feragat etmemiz mümkün değildir. Bu noktadan geriye gidiş olmayacaktır.

Vicdan sahibi hiç kimse bu ülkenin karanlık koridorlara dönmesine göz yummayacak, izin vermeyecektir.

Değerli Arkadaşlar,

İçinden geçtiğimiz süreçte siyasî aktörlerin temel görevi, demokratik siyaseti savunmak ve siyasetin imkânlarını genişletmek, büyütmektir.

Siyaseti ve siyasetçiyi değersiz kılma gayreti içerisinde olanlar asla şunu bilmelidirler ki, siyaseti gerçek manada savunanlar bunlar karşısında suskun kalmayacaktır.

Siyaseti, erdemli bir faaliyet, saygın bir hizmet vesilesi olarak hep birlikte muhafaza etmeliyiz. Bundan asla taviz veremeyiz.

Zira, mutlaka konuşarak, her türlü şiddeti dışlayarak, medenî bir üslûpla meselelerimizin çözümü noktasında siyaset dışında bir yolu bizler kabul etmedik, bundan sonra da kabul etmeyeceğiz.

Daha iyi, daha adil, daha özgürlükçü bir toplum idealinin gerçekleştirilmesinin meşru zemini siyasettir, demokrasidir.

Siyaset kurumunun itibarının korunması, bir ülke için hayatî önemdedir.

İşte AK Parti Türkiye’ye bunu kazandırmıştır.

Türkiye’de, her fırsatta kurumların yıpratılmaması gerektiğini ifade edenler, siyaset kurumuna yönelik yıpratmalara sessiz kalmamalıdır.

Eğer demokrasi gibi bir derdimiz varsa, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yaşatılmasını istiyorsak, siyaset kurumuna da en az diğer kurumsal yapılar kadar hassasiyet göstermemiz gerektiğinin farkına varmalıyız.

Soruyorum sizlere, 50-60 yıl şöyle kesintisiz yaşayan partilerin bulunmadığı bir ülkede siyaset nasıl kurumsallaşabilir?

Şöyle kendi siyasi tarihimize bakalım.

Siyaset kurumsallaşmadan demokrasi nasıl kurumsallaşacak?

Buna bir dikkat edelim. Bu konuda özeleştiri yapalım, ama bu özeleştiriyi sadece siyasetin içerisinde olanlar değil, siyasetin dışında olanlar da yapmalıdır. Çünkü onlar da siyasetin endirekt birer uzvudur, endirekt birer mensubudur. Sadece seçilenler değil, seçenler de siyasetin birer aktörüdür, bunu böyle bilmeliyiz. Siyaset bu noktada bir bütündür. Onu  birbirinden ayıramayız.

Demokrasinin üst seviyede kurumsallaştığı ülkelere baktığımızda, asırlık siyasî partilerle karşılaşırız.

Gelenekler üzerine oturan, kalıcı ve kuşatıcı teamüller inşa etmiş partilerdir bunlar. Bunları görürüz.

Siyasete dışarıdan müdahalelerin normalleştiği bir siyasî iklimde ise bu türden gelenekler, teamüller oluşturmak zordur.

İşte Türkiye bunun bedelini ödemiştir yıllardır, on yıllardır.

Demokratik siyasetin asli unsurları siyasi partilerdir. Bu, anayasamızda yer alıyor. Bu güzel bir şey de, ama bu, anayasamızın sayfaları arasında kalmamalıdır.

Özellikle demokrasiyi kökleştirmenin bir yolu da siyasi parti geleneklerini kökleştirmektir. Bunu da başarmaya mecburuz.

Birileri, değerli kardeşlerim siyaseti bütünüyle çatışma üzerinden yürütmek arzusunda olabilir.

Oysa siyasetin özü çatışma değildir; demokratik siyasetin özü, medenî anlamda yarışmadır, uzlaşmadır, ama uzlaşma hiçbir zaman yüzde yüz değildir. Nedir? Kısmi azamisinin üzerinde mutabık kaldığı bir konudur. Bunu başarmak durumundayız. İşte burada özellikle pozitif bir rekabet içerisinde olmak bizler için asıl hedef olmalıdır.

Biz siyaseti, daha iyi, daha demokratik, daha özgür, daha müreffeh bir toplum arayışının tek mümkün yolu olarak görüyoruz.

Bu yolun tahrip edilmesine var gücümüzle karşı çıkıyoruz.

Geçmişte siyasetin tahrip edilmesine, yıpratılmasına seyirci kalan siyasî aktörlerin, nasıl kendi sonlarını hazırladıklarını, millet tarafından nasıl tasfiye edildiklerini hep birlikte gördük.

Bugün siyasetin yıpratılmasına sessiz kalan, hatta bu yıpratma ameliyesine destek veren siyasetçileri de hiç şüphesiz, açık söylüyorum, aynı akıbet beklemektedir. Ve bundan kaçmak mümkün değil. Bakınız; arzu etmem ama söylemek durumundayım.

Ana muhalefet partisinin lider ve sözcülerinin son günlerdeki gayretkeşliğini tarih kaydetmiştir. Millet bunları da kayda girmiştir.

Hukukî süreç henüz işlerken, demokratik siyasî sürece darbe vurma iddiasıyla soruşturulan illegal yapılanmaların avukatlığına soyunmak, ancak demokratik hukuk devleti anlayışına inancı zayıf olan bir siyasi anlayışın kalkışabileceği bir iştir.

Bu tür siyasetçilerin ve böyle bir siyaset tarzının siyasete verdiği zararı, demokrasiye verdiği zararı, hukuka verdiği zararı herhalde başka kimse veremez.

Değerli arkadaşlarım,

İktidarı yıpratmak uğruna, bindiği dalı kesen, içinde bulunduğu gemiyi batırmaya çalışan siyasetçi tipi, soruyorum sizlere bu millete ne verebilir? Bunların bu millete verebileceği bir şey var mı?

Demokrasi, hukuk, anayasal düzen hepimiz için olmazsa olmaz varlık zeminidir.

Değerli arkadaşlarım,

İşte bu noktada bizler, ekranları başında izleyen milletimizle birlikte aynı çizgideyiz. Hiçbir sıkıntımız yok ve milletimiz bunu yakından takip ediyor, izliyor ve değerlendirmesini de buna göre yapıyor. Çünkü kim kimlerin avukatlığına soyunmuş veya kimler kimlerin avukatlığına soyunmuş? Bu çok önemli. Ve biz kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken, bize de savcılık görevini sağolsun yine onlar veriyorlar. Bu da güzel bir şey. Niye? Savcı millet adına vardır. İddia makamı millet adına oradadır ve biz de millet adına evet, hakkı aramanın, hakkı savunmanın gayreti içerisindeyiz. Eğer bu anlamda savcılıksa evet savcıyız.

Değerli arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta Perşembe günü komşu ülke Irak’ı, bir grup arkadaşımla birlikte ziyaret ettim, başta Cumhurbaşkanı ve başbakan olmak üzere, Irak’ta çok çok verimli görüşmelerimiz oldu. Bağdat Havaalanı’nda Irak Başbakanı Sayın Maliki ve icracı bakanlarıyla birlikte bizleri karşıladılar. Orada resmi karşılama törenlerimizi yaptık ve ondan sonra da Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı bütün görüşme yapacağımız yerlere ulaştık. Tabi bizler de icracı bakan arkadaşlarımızla birlikte oradaydık.

Ve Irak’a -tabi ilginç olan odur- 18 yıl aradan sonra ilk defa Türkiye’den  bir Başbakan gidiyor. Ve bu da bize nasip oldu, biz gitmiş olduk.

Tabi şuraya dikkatinizi özellikle çekmek istiyorum:

Biliyorsunuz Anadolu’da Irak kelimesi “uzak” anlamında kullanılır. Tabi bu Irak bize uzak değil. Akrabalıkların, kardeşliklerin olduğu bir Irak. Ve bu denli birbirine yakın olan, tarihi ve kültürel bağları itibariyle bu denli birbirini seven iki ülkeyiz biz.

Irak ve Iraklılar bizim için, bazen ifade ediliyor, komşu, dost. Biz komşu, dost ülke olmanın ötesinde kardeş iki ülkeyiz. Böyle bir bağımız var.

Ve bu bizim tabi Atasözlerimizde, türkülerimizde, ağıtlarımızda, şiirlerimizde, masallarımızda, Irak vardır, Bağdat vardır. Hep bunlar geçer.

Düşününüz, hep okurduk malum, edebiyatta, Türk şiirinin önemli isimlerinden, divan edebiyatının önemli isimlerinden işte bir Fuzuli Bağdatlıdır. Ve tabi bunlarla birlikte ister istemez bizler orayla böyle bir dili yakaladık. Böyle bir güzelliği yakaladık.

Medeniyetimizin, kültürümüzün, inancımızın manevi mimarları, Anadolu’nun gönül mimarlarının bakıyorsunuz buralarla çok ciddi bağlantıları var. Bugün de Bağdat’ta, Kerbela’da, Basra’da, Musul’da, Samarra’da, birçok bu noktadaki bu işin gönül mimarlarının, ediplerinin, şairlerinin medfun olduğunu görürüz.

Bizler, ortak bir medeniyeti, ortak bir kültürü, ortak bir tarihi, ortak bir coğrafyayı paylaşıyoruz.

Geçmiş dönemde de, müdahale sonrasındaki zor dönemde de kulağımız, gözümüz, gönlümüz hep Irak’ta oldu ve bunları yine onlarla birlikte, o kardeşlerimizle birlikte hep paylaştık ve bu konuda acaba bizler neler yapabiliriz diye bunları düşündük.

Devletler arasında zaman zaman gerginlikler yaşanmış olsa da, halklarımız birlikte üzüldü, birlikte sevindi.

Basra harap olurken, Medeniyetlerin Başkenti, Binbir Gece Masallarının şehri Bağdat sıkıntılar içerisinde yaşarken, Kerbela’da, Kufe’de acılar yaşanırken bizim yüreğimiz sızladı, ciğerimiz yandı.

Acaba yine Bağdat’tan bir Hülağu’mu geçiyordu diye ister istemez düşünmeye başladık ve bu gidişimizde de bunu gördük. Zira baktık ki bütün eserler hakikaten yerle yeksan olmuş, bakanlık binaları hepsi yerle yeksan olmuş, bunları gördük ve bu 5 buçuk yılda henüz bunlara en ufak bir müdahale yok.

Şunu bütün kalbimle, bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum:

18 yıl aradan sonra gittiğimiz Bağdat’ta bu sıcak ilgi ve bu sıcak ilgiyle beraber içten misafirperverlik bizleri duygulandırdı.

Ve gördük ki, bu kardeş topraklarda özlenen, hasreti çekilen bir dosttur Türkiye.

İnanıyorum ve arzu ediyorum ki, bundan sonra attığımız imzalarlada birlikte çok daha farklı bir geleceği inşa edeceğiz, geleceği kuracağız .

10 Temmuz 2008 tarihi, Türkiye-Irak ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur, iki ülke arasında yeni bir zihniyetin,  yeni bir işbirliğinin, yeni bir ittifakın temelleri atılmıştır.

Ve şu anda yaptığımız anlaşma, imzaladığımız anlaşma yüksek düzeyli işbirliği konseyinin, stratejik işbirliği konseyinin kurulması anlaşmasıdır. Bu anlaşmayla birlikte her yıl en az bir kere başbakanlar olarak bizim riyasetimizde iki ülke bir araya gelecek. Bir yıl Türkiye, bir yıl Irak olmak kaydıyla. Her yıl en az 3 kez bakanlar, bu saydığım icracı bakanlar bir araya gelecekler. Dışişleri Bakanı, Enerji Tabii Kaynaklar Bakanı, Tarım Bakanı, Ulaştırma Bakanı gibi vesaire. Ve bu bakanlarımız bir araya gelmek suretiyle kendi alanlarında neler yapacaklar, bunları müzakere edecekler, bunları görüşecekler. Bir yıl neler yaptık, şu anda neredeyiz, önümüzdeki yıl neler yapacağız? Bunu sürekli olarak kendi aralarında müzakere edecekler.

Ve Öncelikle Irak Hükümetinin, bağımsızlık, tam egemenlik, toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin korunması, tehditlere ve terörizme karşı mücadelesini desteklediğimizi biz bir kez daha orada ifade ettik, burada da ifade ediyorum.

İkili anlaşmaların acilen imzalanması konusunu yine kayda bağladık.

Ve orada Sayın Cumhurbaşkanı’nı ziyaretimiz, Cumhurbaşkanı yardımcılarını ziyaretimiz, parlamento başkanını ziyaretimiz ve onlarla yaptığımız görüşmelerde de bu büyük ilgiyi aynı şekilde gördük. Yani birinde var birinde yok, böyle bir şey söz konusu değil.

Değerli Arkadaşlarım

Bu arada turizm ve ticaret alanında neler yapabiliriz, bunları konuştuk ve bunları kayda bağladık. Bunların yanında bakan arkadaşlarım muhattaplarıyla orada birebir görüşmeler yaptılar. Bütün bunların dışında şu anda Irak’ın tespit edilmiş petrol rezervi 50 trilyon dolar. Bunun üstü var, altı yok. Yapılan hesaplamalar, tespit bunu gösteriyor. Ve 35 tane uluslararası şirket burada arama çalışmaları, sondaj çalışmaları ve petrolün dünyaya ihracıyla ilgili çalışmalar yapacaklar.

Tabi Türkiye burada maalesef yer almamıştı. Daha önce kendileriyle bu görüşmeleri yapmıştık, şimdi bu gidişte kendileriyle bu görüşmeyi tekrar ettik ama dedik “Buradan söz istemiyoruz, bize yazı vereceksiniz.” Ve sağolsunlar onlar da bize yazıyı verdiler. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı da bu 35’in 36. olarak bize söylediler şimdi arkadaşlarımız çalışmaları sürdürecekler.

 

Tarım noktasında, ulaştırma noktasında, finans, Kobiler, bankacılık noktasında yeni işbirliği alanları açıyoruz.

Şu anda dış ticaret hacmimiz 5 milyar dolar. Ama bu aramızda yeterli değil. Ve yaptığımız görüşmelerde onlar da bunu aynen kabul ediyorlar, bunu artırmamız lazım, yatırımlarla beraber 10 milyar dolarlık bir durumdayız şu anda, yeterli değil. Bunu da 3-4 yıl içerisinde 25 milyar dolara çıkarma hedefini aramızda belirledik. Bu adımları da süratle atacağız.

Sınır kapılarının açılması, daha modern hale getirilmesi, bu noktada da mutabakatımız oldu ve terörizmle mücadele noktasında yine aramızda yaptığımız görüşmede mutabakatı sağladık. Bu konuda da en geniş anlamda neler yapılabiliyorsa, şu ana kadar ne gibi adımlar attıysak bunları daha da geliştirerek, daha da genişleterek atma noktasındaki mutabakatımızı da gözden geçirdik ve bu konuda da mutabıkız.

Değerli arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi Pazar günüde , Paris’te 'Barselona Sürecinde ‘Akdeniz İçin Birlik’ toplantısına katıldık.

Bildiğiniz gibi bazıları zaman zaman Akdeniz Birliği, Türkiye için Avrupa Birliği’ne bir alternatifmiş gibi  gündeme getiriliyor.

Bu yaklaşıma şiddetle karşı çıktık, her fırsatta, görüştüğümüz her devlet adamına bu itirazımızı altını çizerek ifade ettik.

Bu konuda itirazlarımızın hepsi kayda girmiştir. Yazılı kayda girmiştir ve bu yazılı kayıt çerçevesinde biz de gelebileceğimizi bildirdik ve ondan sonra Paris’e gittik. Ve aynen bunlar da sonuç bildirgesinde yer aldı. Bu şekilde yer almanın ötesinde de gerçekten zirvede birçok görüşmeleri yapma fırsatını bulduk.

Başta Sayın Sarkozy ile heyetler arası bir görüşme yaptık ve bu görüşmede şu ana kadar gelen süreci değerlendirdik, Türkiye – Fransa arasındaki sıkıntıları gözden geçirdik ve bu sıkıntıları aşmanın yollarını ortaya koyduk. Dedik ki “Bunları aşabilmek için bu adımları birlikte atmamız lazım.” Ve bu konuda da mutabakatımız oldu. Temenni ediyorum ki, bu mutabakatımız aynen bundan sonraki süreçte devam eder ve bunun takipçisi karşılıklı olarak birlikte olacağız. Ve dönem başkanı olması sebebiyle Fransa’nın, bu dönem içerisinde Türkiye’nin bu açılan fasıllarda, -şu anda zaten iki tane faslın açılması konusunda bir sıkıntı yok, ama bunu 3-4 nasıl yapabiliriz bunları da görüşme fırsatımız imkanımız oldu- bu konuda da gayret edecekleri noktasındaki ifadelerini bizlere açıkça ortaya koydular.

Başta Fransa Cumhurbaşkanı ile yaptığımız bu görüşmeden sonra,

-          Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Banki Moon ile görüşmemiz oldu.

-          Hollanda Başbakanı Sayın Balkanende ile,

-          İngiltere Başbakanı Sayın Brown ile,

-          İspanya Başbakanı Sayın Zapatero,

-          İtalya Başbakanı Sayın Berlusconi,

-          Portekiz Başbakanı Sayın Sokrat,

-          Yunanistan Başbakanı Sayın Karamanlis,

-          Danimarka Başbakanı Sayın Rasmussen,

-          İsveç Başbakanı Sayın Raynfeldt,

-          Almanya Başbakanı Sayın Merkel,

-          Filistin Yönetimi Başkanı Sayın Abbas,

-          Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Esat ve

-          İsrail Başbakanı Sayın Olmert’le ikili başa baş görüşmeler yaptık.

Bu görüşmelerle birlikte Türkiye’nin o ülkelerle olan ilişkilerini değerlendirme fırsatını yakaladık. Tabi bunun yanında da zirvede bizler de ekonomi, gıda, su, enerji konusunda bir konuşmamız oldu. Bu konuşma ile Türkiye’nin bu noktada nerede olduğunu, neler yapabileceğini, ne gibi katkıları olabileceğini, nelere ihtiyacı olduğunu da orada gündeme getirdik, bunları değerlendirme fırsatımız oldu.

Tabi özellikle Avrupa Birliği katılım sürecimiz, Kıbrıs ve 1915 olaylarına yönelik olarak da tezlerimizi orada özellikle bu görüşmelerde gündeme getirdik.

Bütün bu ülkelerle ekonomik işbirliğimizi artırma yönündeki irademizi tekrar değerlendirdik.

Sadece bunlarla sınırlı kalmadık, Filistin-İsrail, Suriye-İsrail ve İran’ın nükleer enerji ile ilgili konusunu da zaten Avrupalı dostlarımız bizlere söyleyerek Türkiye’nin burada da aktif bir rol oynamasını bizden istediler. Özellikle Suriye- İsrail arasında şu anda yürüttüğümüz çalışma gerçekten Türkiye’de, Türk medyasında gerektiği kadar yer almıyor. Ama batılı ve dünyalı siyasi liderler noktasında çok ciddi noktada yer alıyor. Hepsinin bize sorduğu soru bu olmuştur. İsrail-Suriye görüşmeleri nasıl gidiyor? Bu noktada neredesiniz? Gelişmeler nasıl? Burada aldığınız görev gerçekten taktire şayan, Lübnan’da aldığınız görev gerçekten taktire şayan.

Hepsinde alınan belli bir mesafe var ve buralarda Türkiye’nin gayretleri var ve bu gayretler bundan sonraki süreçte de devam edecek. Çünkü Türkiye dostluğun, barışın, sevginin, kardeşliğin teminatı olan bir ülke konumuna gelmiştir. Bu gayretin içindedir.

Tabi tüm bu girişimler, bu temaslar, bu görüşmeler, Türkiye’nin değişen çehresinin, artan rolünün açık, somut göstergeleridir.

Bugün Türkiye, sadece bölgesinde değil, dünya genelinde itibarı olan, ağırlığı olan, sözü geçen ve ihtilaf alanlarında arabuluculuğuna güvenilen bir ülke konumuna yükselmiştir.

Burası çok önemlidir, Türkiye, hem bölgesel ölçekte, hem de küresel ölçekte, politika oluşturan, strateji belirleyen, sorunların çözümüne etkin katkı sağlayan tayin edici bir ülke konumuna yükselmiştir.

Tabi ki bunlar gayretle oluyor, çabayla oluyor, samimiyetle, kararlılıkla oluyor.

Bir yandan Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerini yürütüyoruz.

Bir yandan Filistin-İsrail arasında, Suriye-İsrail arasında barış görüşmelerine katkıda bulunuyoruz.

Bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda neler yapabiliriz, bunun gayreti içerisindeyiz, bu konuda görüşmeleri yapıyoruz, bütün koalisyon güçleri ile görüşmelerimiz oluyor.

Diğer yandan komşu ülkelerle, yakın ya da uzak ülkelerle ticaretimizi artırmanın gayreti içerisindeyiz.

Yatırımları Türkiye’ye çekmenin, Türk yatırımcıların dünyanın diğer ülkelerinde yatırım yapmalarının da önünü açıyoruz.

Değerli arkadaşlarım tabi ki bu arada içeride neler oluyor noktasına gelince de milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren bir önemli hususu burada tekrar sizlere açıklamak istiyorum;

Bildiğiniz gibi parti olarak da, hükümet olarak da, emek noktasında, çalışanlarımız noktasında, çalışanlarımızın haklarını almaları noktasında başından itibaren azami gayreti gösterdik.

Emeği en kutsal değer olarak gördük ve bunun gereğini yerine getirmek için de yoğun çaba sarfettik.

Türkiye’de on yıllar boyunca uygulanagelmiş emek ve emekçi karşıtı politikaları kırmak, emeğe hak ettiği değeri verebilmek için her türlü maddi ve sosyal hakkı teslim etmek noktasında tarihi uygulamalara imza attık.

Bu tabi ki gücümüz nispetinde oldu. Gücümüz neye elveriyorsa o nispette oldu.

Değerli arkadaşlarım her zaman söylüyorum, bugün yine söyleyeceğim. Biz biliyorsunuz emanetçiyiz. Yani milletin emaneti şu anda bizim elimizde. Biz bu emaneti ne yapıyoruz, tasarruf ediyoruz ve bunu eğer adil bir şekilde iyi planlamak suretiyle finans yönetimini başarılı bir şekilde sürdüremezsek, bizden önceki dönemlerde Türkiye’nin ödediği bedelleri yeniden öderiz. Biz ülkemizi bu noktaya getirmek istemiyoruz.

Değerli kardeşlerim, biz darphanede geceleri para basmak suretiyle Türk lirasının değerini düşürüp vatandaşın cebindeki parayı sinsice çalan bir iktidar olmadık olmayacağız. Çünkü o rakamların yanına konan her sıfır, benim vatandaşımın cebindeki paranın çalınmasıydı, ama bunu kimse konuşmuyor. Bu altı tane sıfırın atılması olayını kimse konuşmuyor, dikkat edin, bu unutturuluyor. AK Parti iktidarını işbirlikçi diye itham edenlere söylüyorum; önce aklınızı başınıza alın. Aklınızı ısmarlama bir yerlere vermişsiniz. Altı tane sıfırı atmak suretiyle Türk Lirasına değer kazandıran kim? AK Parti iktidarı. Bu değeri kaybettiren kim? AK Partiden önceki iktidarlar. Bu iktidarlarda kimlerin olduğu bellidir. Benim burada tek tek anlatmama gerek yok. İşte farkımız bu. Ve asgari ücrette, göreve geldiğimizden bu yana asgari ücretin alım gücü nereye yükseldi. Buraya bakarsanız farkımızı anlarsınız. Mutfakta neredeydik nereye geldik, buna bakarsanız durumu anlarsınız.

Çalışma hayatımızı ilgilendiren yasal düzenlemeler, sosyal güvenlikle ilgili attığımız adım, istihdamla ilgili attığımız adım bunların hepsi Türkiye’de çalışanlarımız için, çalışma hayatımız için tarihi nitelikte düzenlemelerimiz oldu.

İşçilerimize, memurlarımıza içi boş vaatlerde bulunmadık, emeklilerimize bulunmadık. Gelir gelmez Abdullah Bey’in başbakanlığında biliyorsunuz bir dengeleme yaptık. Resen zamlar yaptık. Bu ideal miydi? Ama yapabileceğimizi o dönemde yaptık. Ve ondan sonra da “Enflasyona ezdirmeyeceğiz” dedik, ezdirmedik. Şimdi de dün hükümet sözcümüz açıkladı, ben bugün tekrar açıklayayım, çünkü hafıza i beşer nisyanla maluldür, mecburen açıklayacağız.

Dün de yine emekli  memurlarımıza 7.2 zam yapıyoruz, işçilerimize de 9.3 zam yapıyoruz 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olmak üzere. Burada da yine dengelemeyi hedefleyerek bu adımı atıyoruz. Yıl sonu itibariyle eğer yine enflasyonda bir sıkıntı olacak olursa, bir fark oradan doğacak olursa, bu farkı yine biz ödemekte her zaman söylediğimiz gibi taahhüdümüzdeyiz, çünkü enflasyonun altına asla düşürmeyeceğiz ve bu farkı yine biz işçimize de, memurumuza da, emeklimize de yine vereceğiz. 

Değerli arkadaşlarım,

Yıllarca ertelenmiş, yıllarca ötelenmiş sorunları tek tek ele aldık.

Biliyorsunuz, iktidara geldik, buradan tabi sesleniyorum işçi kardeşlerime, emekli kardeşlerime hepsine sesleniyorum, sendikacılarımıza sesleniyorum. Biliyorsunuz zorunlu tasarruf adı altında paralar kesildi. Geldik ki masa da duruyor bu. Arkadaşlar masada kağıt vardı, masada para yoktu.

Peki bu niye ödenmez? Devlet işçisine, memuruna borçlu olur mu? Olur. Ne olmuş? Zorunlu tasarruf diye bu paraları almışlar, toplamışlar ama bu paraların maalesef nemalarını ödememişler ve ondan sonra da ödeyemez hale gelmişler. Peki devletin borcu ne kadardı işçisine memuruna? 13,5 katrilyon. Çağırdık sendikaları oturduk, konuştuk, anlaştık ve üç yıl içerisinde bu paraların tamamını işçimize memurumuza hamdolsun ödedik ve bundan da böylece kurtulduk.

Şu anda bunu görüyorlar mı? Muhalefete sor görmez. “O zaten senin görevindi, yaptın” derler. Tamam da benden önce sen vardın iktidarda, siz niye yapmadınız?  Biz bu görevi yapmanın huzuru içerisindeyiz. Ama siz bunun huzursuzluğunu duydunuz mu? Hayır. Onun için de milletim sizi cezalandırdı. Şu anda halkımızla aramızdaki muhabbetin altında bunlar yatıyor zaten.

Biz halkımızı seviyoruz. Biz milletimizi seviyoruz. Onun hakkını korumanın gayreti içerisindeyiz. Elimizdeki imkanlar arttıkça, milletimin imkanları da artacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ve kimse bunu gündeme getirmiyordu. Zorunlu tasarruf adeta tedavülden kalkmıştı. Bu noktadaydı. Ama bunu biz gündeme getirdik ve bu işi bitirdik.

Şimdi geliyorum bir başka olaya, o da nedir, herkesin unuttuğu konut edindirme yardımı.

Değerli arkadaşlarım bu kesintileri kimse hatırladı mı, gündemde böyle bir şey var mıydı? Arkadaşlar biz rafları şöyle bir düzenlerken bunu gördük ve tozlu rafların arasından bunu bizzat biz çıkardık, biz haykırdık. Dedik “Kardeşim senin böyle bir alacağın var haberin var mı?” Zavallı nereden bilsin haberi yok.

İlginçtir 1 Ocak 1987’den itibaren bu başlamış, kaç yıl olmuş? 21 yıl. Ve bunlar güya çalışanları konut sahibi edindirmek için yapılmış. Ama tabi 1996 yılına kadar bu kesintiler yapılmış, ondan sonra da bu hükümetler -ki bunun içinde olmayan hükümet yok, şu anda parlamentoda olanların hepsi bunun içinde- yapmadılar. Baktılar ki biz bu konutu monutu yapamayacağız, bunlar AK Parti iktidarı değiller ki kalksınlar da 320 bin tane konut yapsınlar. Böyle bir şeyleri yok bunların. Biz şimdi 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl vade ile konutları yapıyoruz ve şu ana kadar da hamdolsun 170 bin konutu sahibine teslim ettik. Ve o tarihten itibaren unutulan bu kesintileri, tabi düzgün bir kayıtta tutulmamış, bir sıkıntıda burada. Kayıtlar korunmamış, bankacılık teamüllerine hiç uyulmamış. Böyle bir sıkıntımız var.

Hiçbir mazereti kabul etmiyoruz dedik ve 2007 yılında ilgili yasayı da, yönetmeliği de biliyorsunuz çıkardık, hak sahiplerini büyük ölçüde tespit ettik ve artık bu paraları da hak sahiplerine ödemeye başlıyoruz.

Dün bakanlar kurulumuzda hazineden sorumlu devlet bakanımıza gerekli talimatı verdik ve ilgili diğer bakan arkadaşlarımızla da görüşün ve kendini bu sabah da aradım, kendileri de konuyla ilgili olarak ilgili arkadaşlarına talimatı verdiğini ve hemen bu konuda ödemelere başlayacaklarını söyledi. Şimdi bunlar Ziraat Bankası tarafından ödenmeye başlıyor, çünkü cdler vesaire hepsi Ziraat Bankasına gönderilmiş durumda ve böylece 8 buçuk milyon çalışanımız bundan istifade edecek.

Değerli arkadaşlarım peki rakam nedir? Rakam da 2 katrilyon 855 trilyon. Yaklaşık 3 katrilyon. Bu rakamı da ödemeye başlayacağız. İnanıyorum  ki bu belki tek tek baktığımızda çok cüzi bir şey olarak ele gidecek, ama piyasaya da bu ciddi manada bir rahatlama getirecektir. 

İki hafta içinde, Ziraat Bankamız aracılığıyla bu paraların ödenmesine başlanacak ve böylece devlet önemli bir yükten, önemli bir vebalden daha kurtulmuş olacak.

Bunun da çalışanlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bir diğer konuya daha geliyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, dünyanın birçok yerinde ne yazık ki kuraklık hakikaten ülkeleri ve bu ülkede yaşayan insanları ciddi sıkıntılara düşürdü. Tabi Türkiye’de de kuraklık yaşandı, özellikle Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, bu bölgelerimizde yaşanan bu kuraklık sebebiyle buradaki çiftçimiz, vatandaşımız sıkıntı içerisinde oldu.

İlkbahar döneminde yağışların ortalamanın çok altında kalması sebebiyle bir çok çiftçimizin ürünü de maalesef tarlada kaldı.

Dün Bakanlar Kurulumuzda çiftçi kardeşlerimizi yakından ilgilendiren  bu kuraklık meselesini ele aldık ve buna ilişkin bir kararname hazırladık.

Kuraklık olduğu tespit edilen 35 ilimizde ve 210 ilçemizde, çiftçi kayıt sistemine dahil çiftçilerimize, hibe şeklinde nakdi destek veriyor, ayrıca bu çiftçilerimizin tarımsal kredi borçlarını erteliyoruz. Bunu gerçi tarım bakanımda açıkladı ama ben burada bir kez daha açıklıyorum.

Bu destekten, ürünleri, kuraklık nedeniyle yüzde 30 ve üzeri oranda zarar gören, çiftçi kayıt sistemine dahil çiftçilerimiz faydalanabilecekler.

Çiftçilerimize, her bir dekar başına, buğday için 22 YTL, arpa için 13 YTL, mercimek için 22 YTL, nohut için 30 YTL, fiğ, burçak ve mürdümük için 24 YTL kuraklık desteği ödüyoruz.

Yine bu çiftçi kardeşlerimizin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçlarını da 1 yıl süreyle erteliyoruz.

İnşallah Türkiye bu kurak günleri GAP, DAP, KOP projesiyle de geride bırakacaktır, ben buna inanıyorum.

Bütün bunlara rağmen önümüzdeki aylarda tabiki biz inşallah bol bereketli yağışlar görürüz. Ama unutmayalım ki biz her halükarda çiftçimizin yanında olmaya, onun kara gün dostu olmaya devam edeceğiz.

Fakat bu arada bazı sivil toplum örgütleri çıkıp şu tür açıklamalar yapıyorlar. Onu da buradan açıkça söylüyorum, onlar kendilerini gayet iyi biliyor. Diyorlar ki “Hükümet fiyat açıklamıyor.” Arkadaşlar biz bunun enine boyuna hesabını yaptık. Biz fiyat açıkladığımız taktirde şu andaki fiyatlar aşağıya düşer. Onun için biz burada böyle bir oyuna gelmeyiz. Şu anda benim çiftçim verilen fiyattan, satılan maldan memnun. Fiyatlar şu anda piyasada iyi gidiyor. Kaldı ki, biz emanete de toprak mahsulleri ofisi olarak malı alıyoruz. Burada da bir sıkıntı yok. Ve fiyatı açıkladığımızda da emanetteki malı şu ana kadar istediği gibi malını çekebilir de, bizde kalabilir de. Zamanı geldiğinde de, biz o malı anında paraya çeviririz. Böyle bir durumumuz da var, bunu da ayrıca tüm çiftçilerimizin bilmesini istiyorum. Yani elinde malı asla kalmayacaktır, bu da bir teminattır.

Değerli Arkadaşlar

Biz, içerideki sonu gelmez tartışmalarla, kısır çekişmelerle zaman kaybetsek hem Türkiye dünyadaki saygınlığını, etkinliğini kaybeder, hem de ertelenen bu sorunlar daha da ertelenir.

Sözün başında söylediğimiz gibi şartlar ne olursa olsun AK Parti milletin hizmetindedir ve aynı kararlılıkla, aynı anlayışla nasıl bizler 3 Kasım 2002’de yola çıktıysak, şu anda bazılarının AK Parti’de rehavet var, AK Parti’de yorulma var, şu var bu var gibi yaftaları kusura bakmayın bu gövdeye yapışmaz.

Şu anda biz içeride, dışarıda aynen koşturmaya devam ediyoruz. Sağolsun bakan arkadaşlarım içeride, dışarıda aynen koşuşturmaya devam ediyorlar ve bu hizmet kervanı aynı aşkla yoluna devam ediyor.

Kimse buralardan bir şeyler kopartabilir miyiz beklentisi içerisine de girmesin. Bu birlik bu beraberlik içerisinde bizler hizmetimizi sürdüreceğiz ve milletimizi o layık olduğu muasır medeniyetler seviyesinin üstüne de inşallah çıkartacağız.

Değerli arkadaşlarım ben sözlerimi burada noktalarken bütün misafirlerimize ve değerli arkadaşlarımıza, misafirlerimize geldikleri için, değerli arkadaşlarıma da hayırlı başarılarla dolu bir hafta temennisiyle selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 
  Bugün 6710 ziyaretçi (12317 klik) kişi burdaydı!  
 
AKPARTİ43@HOTMAİL.COM Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol