HERŞEY TÜRKİYE İÇİN!
  GRUP TOPLANTISI 3
 
 

GRUP TOPLANTISI (8 TEMMUZ 2008)

Değerli misafirler,

Değerli milletvekili arkadaşlarım,

Sizleri, yine bir haftanın başında en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Bu haftaya,  milletimizin teveccühünü kazanmış üç değerli şahsiyeti kaybetmenin acısını, kederini yaşayarak başlıyoruz.

Hem Türkiye Futbol Federasyonumuzun Başkanı, değerli kardeşim Hasan Doğan'ı, hem değerli büyüğümüz, eski milletvekili, fikir ve gönül insanı Erdem Bayazıt'ı, hem de enerji eski bakanımız Ersin Faralyalı'yı kaybettik.

Dün istanbul'da üçünü de ayrı ayrı ebediyete uğurladık.

Her üçüne de Allah'tan rahmet diliyorum. Ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum

Merhum Erdem Bayazıt, Türk şiirinin büyük ustalarından biriydi. Bu toprakların sesiydi. Onun için de eserleriyle fikir ve duygu dünyamızda derin izler bırakarak gitti.

Az önce bir kısmını dinledik. Arkadaşlarım bana daha farklı görüntülerle birlikte; Sana, Bana  Memleketime Dair diye bir şiirinden görüntülerle vereceklerdi  herhalde teknik bir arıza sebebiyle onu yayınlayamadılar. Ve kaleme aldığı bütün şiirlerinde onun ruh dünyasının, ülkemin tüm insanlarının sesini, nefesini, dünyalarını birleştirdiğini görmek mümkün. Çünkü o mısralar, bu topraklar üzerinde yaşayan insana ve burada yaşanan hayata dairdi. Bizi, yani insanı, insani acıları, sevinçleri anlatırdı, sizlerin de. İçinde bir annenin yüreği, bir genç kızın özlemi, bir delikanlının hayali, hayat karşısındaki duruşu vardı. Bizi biz yapan her ne duygu varsa, o mısralarda karşımıza çıkar, adeta içimize işler, bizi aynı kapta eritirdi. Gündelik olanı, gelip geçici olanı, telaşa, kavgaya, kaygıya, ayrılığa asla değmeyen, bunları tamamiyle bir kenara bırakmak suretiyle, hep birlikte saf insani duyguların limanında uzlete çekilirdi, oraya davet ederdi. Bizi bir ve beraber, eşit ve kardeş yapan bir huzur iklimine kavuşursunuz o mısralarda.

Konuştuğumuz dilin bütün kelimelerinin, bütün duygularının, renklerinin, inceliklerinin hakkını vermiş bir büyük şairin ardından ne söylenebilir:

O zaten o yolculuğa çıkmadan önce bunu kendisi söylemişti.

"Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm.

Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm"

Aynı insani gerçekliği, aynı duruşu, aynı duyguyu merhum Hasan Doğan'ı izlerken de yaşadık.

Rahmetli Hasan Doğan kardeşimin, daha iki hafta önce milli takımımızın   göğsümüzü kabartan başarıları karşısındaki coşkusu hafızalardan silinmeyecektir.

Eşiyle beraber orada ortaya koydukları tablo,

O heyecanı, o sevinci, o coşkuyu hepimiz birlikte yaşadık, paylaştık.

Ortaya çıkan görüntülerde bu milletin her evladından bir parça bulursunuz. Yüreklerimizi buluşturan, duygularımızı birleştiren görüntülerdir onlar.

Hasan Doğan, kısa bir zaman önce göreve gelmiş olmasına rağmen spor camiasına hemen kendini sevdirmiş, saydırmış, ortaya koyduğu anlayışla, idealizmiyle, dinamizmiyle Türk futboluna yeniden umut kazandırmıştı.

Avrupa Futbol Şampiyonası'nda milletimize büyük gurur ve mutluluk yaşatan, yüzümüzü ağartan başarıların kazanılmasında şüphesiz ki onun da katkısı çok büyüktü.

Hem milli takımımızın turnuva öncesinden başlayarak ortaya koyduğu birlik ve beraberlik görüntüsünün sağlanmasında, hem kazanma ruhunun, başarma azminin bu kadar canlı bir şekilde yaşanmasında büyük emeği vardı.

Birkaç aylık bir zaman içinde milletimizin yediden yetmişe sevgisini, saygısını kazandı.

Bu sebepledir ki vefatı, sadece ailesini, dostlarını ve spor camiasını değil, inanıyorum ki milletimizi de derinden etkiledi.

Hem iş hayatında, hem spor camiasında onun zengin kişiliğinin, insani duruşunun, idealizminin bıraktığı boşluğu doldurmak şüphesiz ki kolay olmayacaktır. Ama doldurmak durumundayız. Gerek Devlet Bakanım Sayın Başesgioğlu, gerek bizler, birlikte yaptığımız görüşmelerle geleceğe yönelik çok ciddi projelere imzamızı koyalım ki, gençliğimizi yanlış yollara gitmekten kurtaralım. Ve gençliğimizi sporla daha çok haşır neşir olmaya, illerimizin altyapısını çok daha farklı bir şekilde zenginleştirmeye karar vermiştik. Ama tabi ki bu bayrak, devir teslim törenidir aynı zamanda da. Bundan sonra da yine aynı kararlılıkla bunu sürdürmeye devam edeceğiz.

Ve millet olarak ailemizin üç değerli mensubunu dedim, ve üçüncüsü de enerji Bakanlığı yapmış ve ülkemize hizmeti geçmiş olan Sayın Faralyalı’yı da yine dün ebediyete uğurladık. Ona da Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı temennisinde bulunuyorum.

Tabi ki kendi alanlarında, kendi dilleriyle bu, ülkemize çok şey katan önemli şahsiyeti kaybederken hayatlarında olduğu gibi vefatlarında da bizi bir ve beraber tutan, güçlü kılan, yıkılmaz kılan, daima umutlu ve azimli kılan ortak duygu dünyamızın bir kere daha farkına vardık.

Türkiye'nin şu günlerde  o millet olma ruhunu bir kere daha düşünmeye, bir kere daha değerlendirmeye ihtiyacı var.

Onların vefatıyla yüreklerimizi saran ortak keder, bu ülkenin insanları arasındaki farklılık ve ayrılıkların hiç de sanıldığı kadar büyük olmadığını ortaya koyuyor.

Bu topraklarda asırlardır yaşamakta olan o medeni cevher, bugün insanlarımız arasındaki bütün mesafeleri bir kere daha ortadan kaldırmaya aslında muktedirdir.

Onların cenazesine katılan veya yüreğiyle orada olan bütün o mahzun insanlar, bütün farklılıklarına rağmen nasıl aynı duyguda buluşabildiklerini bir kere daha göstermiş oldular.

Bunu iyi düşünmemiz, iyi anlamamız, buradan Türkiye'nin ortak bir duyguda buluşmasını sağlayacak ibret dersleri çıkarmamız gerekiyor. Çünkü ölüm en büyük nasihattır.

Değerli Arkadaşlar...

Geçen hafta da ifade ettim; Türkiye önemli bir süreçten geçiyor, bu süreçte herkese, hepimize önemli sorumluluklar düşüyor.

Türkiye'nin son beş buçuk yılda nasıl bir değişim ve gelişim geçirdiğinin çok iyi anlaşılması gerekiyor.

Ülkemizde, toplumumuzda bu mevcut değişim dinamiklerini kavramak, yaşadığımız süreçleri ve problemleri anlamlandırmak bakımından hayatî bir önem arz ediyor bu gelişmeler.

Yaşadığımız süreçleri, sıkıntısını çektiğimiz problemleri anlayabilmek için, ülkemizdeki ve toplumumuzdaki değişim dinamiklerini iyi kavramamız gerekiyor.

Bu son derece önemli bir husus.

İçinden geçtiğimiz tarih kesitinde yaşadığımız sancılar, esasen yaşadığımız toplumsal, siyasi ve ekonomik değişimin doğal bir sonucudur.

150 yılı aşan modernleşme maceramız, bugün geldiğimiz noktada, toplumdan gelen "süreklilik içinde değişim" talebinin etkisiyle yeni bir safhaya doğru ilerlemektedir.

Türkiye'nin tarihî-toplumsal şartları, modernleşmenin bürokrasi öncülüğünde yürüyen bir süreç olarak ortaya çıkmasına yol açmıştı.

Çünkü modernleşme talebini seslendirecek ve modernleşmeye öncülük edecek bir orta sınıf gelişmemişti.

Bunun doğal sonucu olarak Türkiye, esas olarak bir tarım ekonomisine sahipti ve nüfusunun büyük çoğunluğu da köylerde yaşamaktaydı.

Yani modernleşmenin ekonomik altyapısı yeterince gelişmemişti.

Toplumun modernleşme sürecine bir aktör olarak katılamadığı bu vasatta, siyaset de toplumdan kopuk bir elitler arası mücadele şeklinde yürüyordu.

Bunun da ötesinde toplum, modernleşme sürecini kesintiye uğratabilecek ya da tersine çevirebilecek tehlikelerin kaynağı olarak görülüyordu.

Dolayısıyla siyaset, toplumun dışında, esasen devlet mekanizmasının kendi içinde ürettiği bir meşruiyet zemininde yürütülüyordu.

Bugün, bu siyaset anlayışını devam ettirmek isteyen, siyasetin toplum üstü bir etkinlik alanı olarak tanzimini amaçlayan siyaset içi ve dışı aktörler, bir ölçüde varlıklarını muhafaza etmektedirler.

Buradaki mesele, zihniyet, bakış ve algılama meselesidir.

Ülkemizin, toplumumuzun ulaştığı noktayı kavrayamama meselesidir.

1950'lere kadar nüfusunun kahir ekseriyeti köylerde yaşayan bir Türkiye'den, bugün nüfusunun yaklaşık yüzde 70'i şehirlerde yaşayan bir Türkiye'ye ulaştık.

50 yıllık bir zaman diliminde Türkiye, çok hızlı bir şehirleşme süreci ve buna bağlı olarak hızlı bir sosyo -ekonomik değişim yaşadı.

Anadolu, tarım ekonomisini aşarak, sanayiyle, girişimcilikle, üretimle tanıştı.

Piyasa ekonomisi olgunlaştı, daha da gelişiyor.

Özellikle son 5-6 yılda Türkiye'nin dünya ile irtibatı, geçmiş dönemlerle mukayese edilemeyecek derecede arttı.

Toplumsal muhayyilede demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin evrensel normların özellikle ciddi bir birikim oluşturduğunu görüyoruz.

Toplumun muhayyilesi, talep ve beklentileri hamdolsun genişledi, zenginleşti.

Hep ifade ediyorum; bugün Türkiye'de demokrasi, hukuk ve özgürlük talebi artık toplumdan gelmektedir.

Siyaseti, "toplum üstü bir etkinlik alanı" olarak görenlerin anlayamadıkları şey de budur aslında.

Onlar, alıştıkları eski ve köhne siyaset tarzının, Türkiye'nin değişen şartları içinde hâlâ geçerli olduğu zehabına kapılmaktadırlar.

Oysa bugün toplum, artık modernleşme sürecinin aslî aktörüdür.

Türkiye, yukarıdan aşağıya doğru değil, yukarıya doğru bir değişim yaşamaktadır. Bu istikamette çok önemli bir mesafe almıştır.

Toplumsal dinamikler, toplumsal talep ve ihtiyaçlar değişimin rotasını belirlemektedir.

Bu rota, Atatürk'ün belirlediği çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma rotasıdır.

Türkiye, dünyanın gereklerine uygun bir şekilde bu rotada ilerlemektedir.

İşte bizim AK Parti'yi kurduğumuz günden itibaren dillendirdiğimiz, -bunun altını çiziyorum- "yeni siyaset" kavramı, Türkiye'nin bu değişimine, değişen toplumsal yapısına karşılık gelen "sahici", "gerçekçi" bir siyaset tarzına işaret etmektedir.

AK Parti'nin yeni siyaseti, Türkiye'nin sosyolojisini kavrayan bir siyasettir.

Bize göre siyaset, millete tepeden bakan, toplum üstü bir faaliyet alanı değildir.

Aksine toplum, siyasetin aslî unsurudur, sahibidir.

Siyaset, toplumsal meşruiyet alanının dışında bir zeminde yürüyemez. Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı, millettir.

Yalnızca siyasi iktidarlar için değil, muhalefet için de, bürokratlar için de böyledir.

Herkes demokratik meşruiyet içinde iş görmek, hesap vermek, verebilmek durumundadır. Açık ve şeffaf olmak durumundadır.

Ve millet onayından geçmemiş bir "milli menfaat" tarifi yapılamaz. Bunu da böyle bilmek durumundayız.

Toplumsal talepleri dışlayan, hesaba katmayan bir siyaset, siyaset nitelemesini asla hak etmez.

Siyasetin görevi, toplumdan yalıtılmış bir iktidar alanının tesisi ve muhafazası değil, tam aksine toplumla birlikte toplumsal problemleri çözmektir.

Bizim siyasetten anladığımız budur; AK Parti'nin yegane siyasi rotası budur.

Fakat son zamanlarda özellikle parlamento çatısı altını yok farz etme gayreti içerisinde olanlar da var. Son zamanlarda özellikle siyasi partilerin varlığını Anayasa’ya rağmen, evet, bir kenara itme gayreti içerisinde olanlar da var.

Değerli arkadaşlar bu fevkalade ama fevkalade yanlış bir gidiş. Çok çok yanlış bir anlayış tarzıdır. Bu bir defa kuvvetler ayrılığı prensibine de karşı düşmektedir. Bu noktada bizler kararlı duruşumuzu, kararlı gidişatımızı sürdürmek durumundayız.  

Özellikle bu çatı kesinlikle gücünü korumak durumundadır. Bu çatının altına gelenler, kendi gayretleriyle buraya sallana sallana gelenler değildir. Tam aksine “Biz 70 milyon olarak oraya sığmayız ama 550 milletvekilini oraya vekaletle göndeririz” diyen milletin sesidir burası.

Bugün siyaseti toplumsal bağlarından kopararak, toplum dışı bir iktidar mekanizması haline getirmek isteyenler, nafile bir gayretin içindedir.

Çünkü Türkiye, onların muhayyilesini aşmış, çok ileri noktalara ulaşmış bir ülkedir.

Bu toplum, bu millet, demokrasinin, hukukun ve özgürlüklerin evrensel standartlarını talep etmektedir, başka bir şey değil.

Yine bu millet, demokrasinin, hukukun ve özgürlüklerin gölgelenmesini arzu etmiyor. Buna yönelik tarifler içerisine girenlere “Durun kenarda” diyor. “Çünkü biz böyle bir şeyi kabul edemeyiz” diyor.

Ve AK Parti olarak bizim işimiz, krizden beslenmek değil, problem çözmektir.

Sorunların çözümünün sahici siyasetten geçtiğini, demokratik siyaset dışında meşru bir çözümün olmayacağını bilerek hamdolsun demokratik siyaseti, hukuki meşruiyeti sonuna kadar savunuyoruz, savunacağız, savunmaya devam edeceğiz.

Biz bunu yaptık, yapıyoruz.

Ama muhalefetten de bunu bekliyoruz.

Siyasetin konusu olmayan meseleleri ısrarla siyasi çekişme konusu haline getirmenin bu millete, bu memlekete hiç bir faydası yoktur. Esasen bu anlayışın, bunu yapmak isteyen, kavga, gerilim çıkarmak isteyenlere de hiç bir faydası yoktur, olmayacaktır.

Yakın tarihimiz bunun açık örnekleriyle doludur.

Soğuk savaş yıllarından kalma yanlış alışkanlıklardan, gayri meşru arayışlardan, hukuk dışı yapılanmalardan Türkiye er ya da geç kurtulmak durumundadır.

Ortada böyle iddialar, olgular, olaylar varsa, bu konuda esas görev yargıya düşmektedir.

Yürütmenin görevi, bu konuda anayasa ve yasalar çerçevesinde yargıya adli kolluk hizmeti vermektir.  Biz bunu yaptık, bunu yapıyoruz.

Bu hususta, eskiden beri eksikliğinden şikayet edilen 'siyasi irade' bizim hükümetimizde mevcuttur.

Bu süreçte elbette muhalefete de, medyaya da, bütün topluma da sorumluluklar düştüğünü hatırlatmak zorundayım.

Herşeyden önce kurumlarımızı korumak, haksız ve mesnetsiz tartışmaların konusu haline getirerek yıpratmamak çok önemli.

Çünkü neticede kurumlarımız bizler için var, milletimiz için var. Bütün kurumlarıyla birlikte, dayanışma içinde çalışan, özellikle geleceği bu şekilde inşa etmeye gayret eden bir devlet, işleyen bir demokrasi hepimiz için olmazsa olmaz, olmalıdır.

Bununla birlikte;

Şu araştırılmasın, bu soruşturulmasın demek, birşeylerin örtbas edilmesini istemek yerine,

hepimizin iyiliği için,

demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin geleceği için,

eksik araştırmayı, yetersiz soruşturmayı, yanlış uygulamayı eleştiren bir muhalefet anlayışına Türkiye'nin ihtiyacı var.  

Hepimizin sorumlu, sağduyulu olması gereken bir süreçten geçiyoruz. Bunu da özellikle milletimin dikkatine sunmak istiyorum.

Bizlerin, burada hepimizin görevi var ve bu görev çerçevesi içerisinde bize şu anda tereddüb eden nedir? Biz milletin vekiliyiz. Aynı zamanda millet bize iktidar yetkisi verdi. Şu anda iktidarın gereği neyse bunu yapmak durumundayız. Ama muhalefet de görevini aynen bilmeli ve bunun gereğini yerine getirmelidir.

Değerli arkadaşlarım...

Bu anlayış içinde AK Parti, kurulduğu günden bugüne kadar demokrasiye bağlı, hukuka saygılı, önceliği insan olan, önceliği Türkiye olan bir siyasi çizginin temsilcisi olmuştur.

Şartlar ne olursa olsun, bu çizgimizi bundan sonra da kararlılıkla sürdüreceğiz.

Demokratik siyasetimize asla gölge düşürmeyeceğiz, milletimizin bize olan güvenini asla boşa çıkarmayacağız.

Yetmiş milyon insanımızın hukukunu aynı dikkatle korumakta, 81 vilayetimizin ikbalini aynı ciddiyetle düşünmekte ısrar edeceğiz.

Bu milletin asırlardır yaşattığı medeniyet birikiminden güç alarak, birlik ve beraberlik içinde hedeflerimizi kovalamaya, Cumhuriyetimizin değerlerini yaşatmaya devam edeceğiz.

Türkiye'yi çocuklarımızın gurur duyduğu, geleceğine umut ve heyecanla baktığı bir ülke haline getirmek için, insanımızın yüzünü güldürmek için çalışmaya devam edeceğiz.

Bu ülkeyi seven, bu millete hizmet aşkını yüreğinde taşıyan herkesin ortak görevi ve sorumluluğu da budur.

Millet iradesinin yol göstericiliğini herkes içine sindirmeli, geleceğin zorluklarla dünyasında Türkiye'yi güçlü kılacak ve ayakta tutacak olan gücün millet olma bilinci olduğunu herkes iyi anlamalıdır.

Ama bir ilke olarak söylüyorum; farklı, güncel gelişmelere dayalı olarak söylemiyorum. Biz mafyanın, çetenin veya çetelerin avukatı değiliz. Bunu özellikle vurgulamam lazım.

Ama yargının, savcının yürütmeye verdiği görevi de yerine getirme görevimiz var, ancak bu görevi de yerine getiririz. Olay budur.

Türkiye'nin mutlu ve müreffeh yarınlara emin adımlarla ilerlemesi için, İtalya’da temiz eller operasyonu yapıldığı zaman, “Bizde bu ne zaman yapılacak” diye hayran hayran bakanlar, ülkemizde bu adımlar atıldığı zaman niçin rahatsız oluyorlar? Burası önemli. Niçin?

Acaba Başbakan’ın bildiği bir şey mi var? Başbakan’ın bildiği bir şeyler olması lazım zaten, çünkü hesap ondan soruluyor “Nerden ne geliyor, ne gidiyor?” diye. Tabi ki bir şeyler bilmesi lazım, en az senin kadar bilmesi lazım, en az senin kadar bilmesi lazım.

Ve aklı selimin gereği Türkiye için doğru olanı yapmaktır. Biz bunu yapıyoruz.

Değerli Arkadaşlarım...

Türkiye ekonomisine ilişkin, millet olarak hepimizi sevindiren, umutlandıran haberler almaya devam ediyoruz.

Ancak yalan yanlış hala haberler uydurmaya devam eden bir anlayış var, bir muhalefet var. Ben bunu da özellikle bilmenizi istiyorum. Ve bunun için burada bugün sizlere tekrar bazı kalemlerin resmi rakamlarını vermek durumundayım. Çünkü bakıyorum ki göz göre göre, milletin gözüne baka baka bu yalan yanlış rakamları, bu yalan yanlış haberleri, bu ülkenin resmi makamlarının verdiği rakamlara rağmen söyleyenler var.

Değerli arkadaşlar;

Türkiye büyüyor.

Türkiye gelişiyor.

Kim ne derse desin.

Türkiye, 81 iliyle, her bir ilçesiyle, her bir köyüyle geleceğe doğru emin adımlarla, kararlı adımlarla yürüyor.

Şüphesiz eksiklerimiz var, kolay değil. Sene 1923, sene 2008. Ve bu yıllar içinde beş buçuk yılın yönetiminde biz varız.

Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum:

Biz, hiçbir zaman bütün sorunları çözdük, Türkiye'nin bütün kronik meselelerini hallettik iddiasında olmadık.

Türkiye siyasetine geçmişte hakim olan, o toz pembe tabloları çizme gayretinde hiç olmadık.

Son derece şeffaf, son derece samimi bir şekilde hedeflerimizi ortaya koyduk. Ve değerli arkadaşlarım şunu çok açık net söyledik. Çok şükür bütün bu sözlerimizin arkasında hep durduk, bundan sonra da duracağız.

Türkiye'nin, Türkiye ekonomisinin şu son 5 buçuk yılda ortaya koyduğu performans son derece dikkat çekicidir.

Bakınız, geçen hafta başında, 2008 yılına ait büyüme oranları açıklandı.

2008 yılının ilk çeyrek döneminde Türkiye ekonomisi yüzde 6,6 oranında büyüme kaydetti.

Bu büyüme oranıyla, yine bize ait olan, bu hükümete ait olan bir rekoru yenilemiş olduk ve tam 25 çeyrek üstü üste büyüme başarısını hamdolsun gösterdik.

Bizden önceki 10 yıllık dönemde ortalama büyüme hızı yüzde 3.

Şu son 5 yıldaki büyüme hızı ise bunun iki katından fazla, yüzde 6,7.

Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılasını 230 milyar dolardan devraldık, 5 yılda bunun üzerine 429 milyar dolar ilave ederek, hamdolsun, bu da 659 milyar dolara yükseldi.

Şimdi, 2008 sonunda inşallah bu rakamın da üzerine çıkacağız, kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla miktarında da 10 bin doları aşmış olacağız.

Bunlar, Ak Parti iktidarının ortaya koyduğu kararlılığın bir sonucudur, samimiyetin bir sonucudur. Gayretin bir sonucudur. Ve istişareye dayalı, müzakereye dayalı, dünyaya açık bütün bilgileri toplamak suretiyle attığımız adımların bir sonucudur.

Bu sevindirici gelişmeler, halkımızla, milletimizle iç içe olmanın, aynı yöne bakmanın, aynı hedeflere kilitlenmenin bir sonucudur.

Bütün bu gelişmeler, Türkiye'nin çok uzun yıllar boyunca ihtiyaç duyduğu istikrarın bir sonucudur.

Değerli kardeşlerim bütün bunlarla birlikte,

Şunu da özellikle bu noktada ifade etmek istiyorum, bütün bu olumlu gelişmeler, sadece birer başlangıçtır ve Türkiye bu seviyelerden çok daha iyisini, çok daha ilerisini görecektir. Bundan hiç endişeniz olmasın.

Bunun için çalışıyoruz, bunun için mücadele ediyoruz, bunun için gayret ediyoruz.

Türkiye o eski günleri görmesin, Türkiye o eski istikrarsızlık, güvensizlik atmosferine dönmesin, Türkiye yeniden yoksullaşmasın. Gelirken dedik ya, yoksulluk, yasaklar…

Değerli arkadaşlarım ve bu 3 y’nin içerisinde bizler için önemli olan bir diğeri de yolsuzluklardı. Bunların önüne geçeceğiz ve bu 3 y bizim dönemimizde değerli arkadaşlar, en büyük darbeyi yemiştir ve en zayıf noktasındadır.

Evet, ekonomide tarihimizin en iyi seviyelerini yakaladık.

Ancak çok daha iyi seviyelere ulaşmamız gerekiyor, bugünkünden çok daha ileri noktalara varmamız gerekiyor.

İşsizlikte, faizlerde, enflasyonda, üretimde, yatırımda, ihracatta bugün olduğumuz seviyelerden daha ileri seviyelerde olmamız gerekiyor.

Biz gereksiz tartışmaların içine girmiyoruz.

Sanal gerilimlerle vaktimizi heba etmiyoruz.

Biz, olumsuzluk üreten, moralsizlik üreten, karamsarlık üreten siyaset tarzına asla ve asla prim vermiyoruz.

Türkiye'yi adım adım dolaşıyoruz, dünyayı adım adım dolaşıyoruz ve Türkiye'yi büyütmek için de gece demeden, gündüz demeden çalışıyoruz, çabalıyoruz.

Değerli arkadaşlarım...

2002 yılında biz geldiğimizde Türkiye'nin toplam ihracatı 36 milyar dolardı.

Geçen hafta Haziran ayına ait rakamlar açıklandı.

Geriye dönük 12 aylık ihracatımız, Haziran ayı sonu itibariyle yaklaşık ama ben sizlere yine de kesin vereyim,123 milyar 762 milyon dolara ulaşmıştır. Diğer bir deyişle yaklaşık 124 milyar dolar olmuştur.

5 buçuk yılda ihracatımız 3 kattan fazla artış göstermiştir.

İşte Türkiye, değerli arkadaşlarım, budur!

Ama bunu görmek istemeyenler var.

Türkiye'nin performansı budur arkadaşlar.

Türkiye'nin potansiyeli, şu anda yeni yeni görünmeye başladı, inşallah daha iyi günler var önümüzde.

Biz istiyoruz ki, ana muhalefet bunu konuşsun,

Biz istiyoruz ki Ankara bunu konuşsun, muhalefet bunu konuşsun.

Biz istiyoruz ki, 124 milyar dolar az desinler, 200 milyar dolar olmalı, 250 milyar dolar olmalı, bunu desinler. Bize de heyecan versinler. Ama bunlar diyorlar ki, “Yok burada bir sıkıntı var, herhalde bu rakam doğru değil.”

Böyle bir gayretin içerisinde milletin karşısına çıkıyorlar, “Efendim işte 124 milyar dolarmış.” Niye -mış -mış? Bu ülkenin yetkili resmi kurumları var. Buralardan öğrenirsin, sorarsın. Bu milletin heyecanını gölgeleme, bu milletin heyecanına heyecan kat. Gayret et. Hep söylüyoruz, senin de olsun. Ama yok.

Ve istiyoruz ki, enflasyonda, faizlerde, işsizlik oranlarında, yatırımda, üretimde daha ileri seviyeleri, daha ileri noktaları hedeflesinler, bunları konuşsunlar, bu noktalarda eleştiri getirsinler. Hatta bize yol göstersinler diyoruz, bunu istiyoruz.

Ama Allah aşkına bakın bir gün bir yol gösterici ifadeleri olmuş mu? Şunu yaparsanız Türkiye yüzde 22, yüzde 23 faiz değil de yüzde 15’lere düşer dediğini hiç duydunuz mu? Duyamazsınız. Böyle bir hazırlıkları yok ki.

Değerli arkadaşlarım;

Bunların milletin meseleleriyle ilgili, güncel sorunlarıyla ilgili bir programları yok, bir projeleri yok.

Engellemek üzerine, yavaşlatmak üzerine, gerilim üzerine, durdurmak üzerine bir siyaset tarzı tutturmuş gidiyorlar.

Takdir beklemiyoruz, teşekkür de beklemiyoruz, katkıdan da vazgeçtik.

Milletimiz zaten günü, vakti, saati geldiğinde takdirini de, teşekkürünü de sandıkta ifade ediyor, yine edecektir. Niye telaş ediyorsun?

Ancak diyoruz ki bari engel çıkarmayın…

Bari milletin sevincini gölgelemeyin, milletin moralini bozmayın.

Bakınız, ekonomi söz konusu olduğunda, birtakım mesnetsiz iddialarla ortaya çıkıyorsunuz. Hele hele şu devletin kamu net borç stoku noktasında açıkladıkları rakamlar, öyle komik, öyle komik, öyle komik ki, inanının ben kendilerinin de herhalde buna inandığına ihtimal vermek istemiyorum. Çünkü biraz insaflıyım, onlar kadar değilim. Neler söylüyorlar?

Defalarca izah ettim, devletin resmi rakamlarıyla konuyu defalarca ortaya koydum.

Bu rakamlar ulaşılamaz rakamlar değil.

Açın TÜİK'in web sayfasını, açın Hazine'nin web sayfasını, Maliye'nin, Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın web sayfalarını, resmi rakamlar orada var.

Türkiye'nin kamu net borç stoku, 2005 yılından itibaren, tarihinde ilk kez gerilemeye başlamıştır.

2004 yılında 274 milyar YTL olan kamu net borç stoku, 2005 yılında 270 milyar YTL'ye geriledi.

2006 yılında 258 milyar YTL, 2007 yılında da 248 milyar YTL oldu.

Yine geçen hafta içinde, ilk üç aylık rakamlar açıklandı.

2008 yılının ilk üç çeyreğinde de gerileme devam etti ve net borç stokumuz hamdolsun, yaklaşık olarak veriyorum, 247 milyar YTL'ye geriledi.

Daha da önemli bir gerileme borç stokunun gayri safi yurt içi hasılaya oranına bakacaksınız diye bunu hep bilimsel olarak ifade ettim.

Biliyorsunuz, 2002 yılında bu oran yüzde 42,9'du, şimdi ise değerli arkadaşlarım ne oldu biliyor musunuz,  yüzde 29'a kadar gerilemiştir. Diyoruz, diyoruz anlamak istemiyorlar. Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. Ne yapalım yani? Anlamıyorlar.

Ve bunlar Türkiye'nin gerçek rakamları, bunlar Türkiye'nin resmi rakamları.

Bakın yine birkaç rakamı burada sizlere aktarmak istiyorum:

2007 yılının Ocak-Mayıs döneminde açılan, bu da çok önemli, burada da çünkü bazı kurumlar, sivil toplum örgütleri de saptırmalar yapıyor, şirket sayısı 25 bin 381.

2008 yılının aynı döneminde aşağı yukarı aynı miktarda şirket açılmış: 24 bin 723.

Kapanan şirket sayısı 4 bin 698, bu yılın ilk 5 ayında 4 bin 450'ye gerilemiş.

2007'nin ilk 5 ayında satılan otomobil sayısı 109 bin adet, bu yılın ilk 5 ayında satılan otomobil sayısı 136 bin adet.

Estirilmeye çalışılan olumsuzluk havasına, karamsarlık havasına rağmen, Türkiye, evet, inanancını kaybetmemiş, güvenini kaybetmemiş, umudunu kaybetmemiş.

Çünkü biz işimize bakıyoruz, toplu konut idaresi konut yetiştiremiyor, yine biz konut satmaya devam ediyoruz. İşte geçenlerde yeni bir ihale yaptık, bakıyorsunuz ki rakamlar gerçekten -yani müracaat edenlerin rakamı- çok çok fazla, bire yedi, bire sekiz, böyle müracaat var. Bu ne demektir? Bu bir şeyleri gösteriyor herhalde.

Ama biz aynı heyecanla, aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.

Türkiye'nin emeğini büyütmeye, ekmeğini büyütmeye devam edeceğiz.

Ben Türkiye'nin en kısa zamanda yaşamakta olduğu bu sıkıntıları da aşacağına, daha mutlu, daha müreffeh yarınlara yolculuğumuzun her geçen gün hız kazanarak devam edeceğine gönülden inanıyorum.

Türkiye için yarınlar bugünlerden çok daha aydınlık olacaktır, buna her insanımız inanmalıdır ve biz buna inanıyoruz. Ve il il dolaşarak açılış törenlerimizi yapmaya devam ediyoruz. Fakat tabi bize ulaşamayanlar, bizim bu yarışımıza yetişemeyenler ise Türkiye’nin neresinde ne var haberleri yok. Bu kadar açılışlar var haberleri yok. Her alanda. Eğitimden, sağlıktan, ulaşımdan, adalet saraylarından, enerjiden, barajlardan haberleri yok. Döneminizde ne yaptınız diyenler açılan, temeli atılan barajlardan haberleri yok.

Çünkü bütün siyasetlerini, ne yazık ki yalan üzerine inşa etme gayreti içindeler. “İftira at tutmasa da iz bırakır” mantığı. Ama benim milletim biliyor ki, güneş balçıkla sıvanmaz. Bu, bu. Ve ben halkıma buradan tekrar şunu söylüyorum: “Biz size güveniyoruz, biz size inanıyoruz. Sizler de seçtiğiniz bu kadroya güvenmeye devam edin” diyorum. Ve bizler milletimiz, halkımızın efendisi değil, milletimizin hizmetkarı olarak bu yolda bu yolculuğa devam ediyoruz. Ve bu hizmetimiz inşallah ölene dek sürecektir.

Ben bu duygularla sözlerime son veriyor, sevgi ve saygılarımı sunarken başarılarla dolu bir hafta temenni ediyorum

 

 
  Bugün 6710 ziyaretçi (12316 klik) kişi burdaydı!  
 
AKPARTİ43@HOTMAİL.COM Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol