HERŞEY TÜRKİYE İÇİN!
  ulusa sesleniş
 

ULUSA SESLENİŞ (TEMMUZ 2008)

Sevgili vatandaşlarım...

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Yeni bir ayın, yeni bir başlangıcın arifesindeyiz. Hep söylerim; her gün yeni bir başlangıçtır. Her yıl, her mevsim, her ay da yeni bir başlangıçtır.

Taze bir başlangıç için diyorum ki, gelin umutlarımızı, hayallerimizi, kardeşlik bağlarımızı, vatandaşlık şuurumuzu bir kez daha tazeleyelim.

Her millet, her devlet gibi bizim de sorunlarımız, zorluklarımız var. Ama bir ve beraber olduğumuz sürece aşamayacağımız hiç bir engel yoktur, olamaz.

Bizim sabit noktamız, birlik ve bütünlüğümüzdür.

Bunu koruduğumuz takdirde, önümüzde parlak bir gelecek için tarihi imkân ve fırsatlar bulunduğunu bilelim.

Yeter ki, birbirimize inanalım, güvenelim. Aramızda kuşkuya, evhama, güvensizliğe yer olmasın.

Aramıza fitne, nifak tohumları ekmek isteyenler fırsat bulmasın.

Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak, Atatürk'ün gösterdiği çağdaşlaşma hedeflerine doğru durmadan yoluna devam edecektir.

Bu yolun özellikle dönüşü yoktur.

Zaman zaman birliğimize, bütünlüğümüze, gelecek umutlarımıza, huzur ve istikrarımıza kast edenler yolumuza çıkabilir. Çeteleşmeler, hukuk dışı yapılanmalar, terör şebekeleri karşımıza çıkabilir. Ama milletimiz, hükümetimiz ve anayasal kurumlarımız mücadele iradesine sahiptir. Sonuna kadar da mücadelemiz devam edecektir.

Geçtiğimiz pazar akşamı ne yazık ki terörün nasıl bir vahşet olduğunu bir kez daha gördük. İstanbul Güngören'de işlek bir caddede ve yoğunluğun bulunduğu bir saatte kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeyen alçakça bir terör tuzağı,  masum vatandaşlarımızı hedef aldı.

O akşamda söylediğimiz gibi, nefretle lanetlediğimiz bu vahşetin sorumluları, nerede olurlarsa olsunlar hiç bir şekilde kendilerini bekleyen sondan kurtulamayacaktır.

Olayın hemen akabinde İstanbul Valimiz Muammer Güler ve Başbakan Yardımcımız Hayati Yazıcı Bey diğer yetkililerimizle birlikte olay yerine intikal ederek gerek emniyet tedbirlerini, gerekse acil yardım ve tıbbi müdahale çalışmalarını koordine ettiler.

İçişleri ve Sağlık Bakanlarımıza da çalışmalara nezaret etmek üzere İstanbul'a hareket etmeleri için talimat verdik.

Ne yazık ki, teröre kurban verdiğimiz canlarımız geri gelmiyor.

Millet olarak acımız büyük. 17 kardeşimizi bu hunhar saldırıda kaybettik. Çok sayıda vatandaşımız da yaralı olarak hastanelere kaldırıldı.

Hemen ertesi gün Bakanlar Kurulu toplantımızı iptal ederek biz de 8 bakan arkadaşımla Güngören'e gittik. Oradaki kardeşlerimizle kucaklaştık, acılarını paylaşmaya gayret ettik. Hastanelerde yatan yaralı vatandaşlarımızı ziyaret ederek durumlarını takip ettik, geçmiş olsun dileklerimizi ilettik.

Aynı gün ikindi namazını müteakip 10 vatandaşımızın cenaze namazlarını kılarak, onları ebediyete uğurladık. İnanıyorum ki onlar, şehitlik makamına ulaştılar.

Kaybettiğimiz vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve metanet diliyorum. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar temenni ediyorum.

Yüreklerindeki o derin acıya rağmen vakar ve metanetlerini kaybetmeden birlik, beraberlik içinde şehitlerimizi uğurlamaya gelen bütün vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Milletimizin büyüklüğüne yakışan bu tabloyu, bu birlik ruhunu, bu kader ortaklığını, bu vakar ve metaneti gösteren başta şehit ailelerimiz ve yaralı kardeşlerimiz olmak üzere bütün vatandaşlarıma özellikle teşekkür ediyorum.

Bir kez daha gösterdik ki, bu tür hain saldırılar, hiç bir zaman amacına ulaşamayacağı gibi terörle mücadeledeki azim ve kararlılığımızı daha da artırmaktadır.

İnanıyorum ki, aziz milletimiz, huzur ve istikrarına kast eden terör odaklarına en güçlü cevabı, kararlı duruşuyla birlik ve beraberliğine daha çok sahip çıkarak vermeye devam edecektir.

Bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında terör örgütü hedeflerine yönelik operasyonlarını karadan ve havadan vurarak sürdürmektedir.

Terör örgütü, aldığımız siyasi, diplomatik, sosyal ve ekonomik tedbirler neticesinde giderek daha fazla yalnızlığa mahkûm olmaktadır.

Son günlerde artan bir şekilde giriştikleri çaresiz ve amaçsız eylemler gösteriyor ki, artık hiç bir yerde güvenli bir sığınak bulamayacaklarını anlamış bulunuyorlar.

Bu çırpınışları da fayda getirmeyecektir. Terörle ne bir yere varmak, ne de herhangi bir şey elde etmek mümkün değildir.

Herkes bunu böyle bilmeli, insanlık dışı terör vahşetine karşı ortak bir duruş geliştirmelidir. 

Değerli Vatandaşlarım…

Umutlarımızı tazelemek, yeni başlangıçlar yapmak için çok sebebimiz var.

Bakınız bu ayı yine içeride ve dışarıda yoğun bir programla geçirdik.

1 Temmuz’da Zonguldak’taydık. Kozlu Taşkömürü Maden Ocağı'nı ziyaret ettik. İlk kez bir başbakan olarak yerin 564 metre altına indik, 2.5 km yatay mesafede işçi kardeşlerimizin çalışma koşullarını yerinde gördük, sorunlarını bizzat kendilerinden dinleme fırsatı bulduk. Onlarla yerin altında aynı sofrayı paylaştık, dertleştik. Emekçi kardeşlerimizle dayanışmamızı ortaya koyduk

25 Temmuz’da Ankara’da Keçiören belediyemizin, 26 Temmuz’da da İstanbul Küçükçekmece'de büyükşehir belediyemizle Küçükçekmece belediyelerimizin ortak açılış törenlerine katıldık, şehir hayatı için önemi büyük olan sağlık ve spor tesisleri, sanat merkezleri, sığınma evi, alt ve üst yapılar ve parklar gibi birçok eseri halkımızın hizmetine açtık.

Son olarak 28 Temmuz'da önce Arifiye'de ilk yerli tank projemiz olan Altay tank projesinin sözleşme imza törenini gerçekleştirdik. Türkiye-Kore işbirliğiyle üretilecek olan bu yerli tanklar, milli savunmamıza inanıyorum ki, farklı bir güç ve güven kazandıracaktır.

Aynı gün daha sonra da Sakarya'da büyükşehir belediyemizin toplu açılış törenine katıldık. Sakaryalı kardeşlerimizle aralarında hükümet konakları, sulama göletleri, park, okullar, sağlık tesisleri gibi birçok eserin açılış coşkusunu paylaşırken, TOKİ'nin yaptığı 2219 konutun anahtarlarını da sahiplerine teslim ettik.

Bütün bunlar bir heyecanın, bir değişim hamlesinin her alanda ve her yerde devam ettiğini göstermesi bakımından bana göre son derece anlamlıdır.

Sevgili Vatandaşlarım…

Türkiye’nin dünyadaki yerini güçlendirmesi, tarihine yakışan bir role ve ağırlığa sahip olması yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Bu sayede gerek bölgemizde gerekse dünyada yaşanan, milletimizin menfaatlerini de dolaylı ya da doğrudan etkileyen birçok kriz alanına eskisi gibi artık seyirci kalmıyoruz.

Çözüm arayışlarında Türkiye önemli bir aktör, belirleyici bir unsur olarak rol alıyor. İlk kez bu ölçüde müdahil bir pozisyon elde etmiş bulunuyoruz.

Dışarıda barış ve istikrar çabalarına yapıcı katkılarımız,  taraflar kadar uluslararası toplumda da takdir ve destek buluyor.

Bu katkılarımızın önemli bir örneği olan Suriye-İsrail dolaylı görüşmelerinin dördüncü turuna da bugünlerde ev sahipliği yaptık. Tarafların iradeleri doğrultusunda devam eden bu görüşmelerin somut bir sonuca ulaşması, Ortadoğu barışı açısından büyük bir önem taşıyor.

Yine 13 Temmuz'da Barselona süreci: Akdeniz için Birlik zirvesine Paris'te katıldık. Orada bölgesel ve küresel bir tehdide dönüşen su, enerji ve gıda sorunları konusunda Türkiye'nin çözüm vizyonunu anlatan bir konuşma yaptık. Ev sahibi Fransa cumhurbaşkanı Sayın Sarkozy başta olmak üzere BM Genel Sekreteri, ispanya, Almanya, İsveç, İtalya, Danimarka, Katar, İsrail başbakanları, Suriye ve Filistin devlet başkanları ile ikili görüşmelerimiz oldu.

Türkiye’nin yararına olacağına inandığımız açılımları değerlendirmekte, çözüme dönük inisiyatifler almakta, dış ilişkilerimizi diyaloga dayalı yapıcı bir çizgide sürdürmekte kararlıyız.

Temmuz ayı bu anlamda çok önemli dış ziyaretler yaptığımız, Türkiye’nin iki önemli dış meselesinde tarihi adımlar attığımız, önemli açılımlar elde ettiğimiz bir ay oldu.

Bildiğiniz gibi 10 Temmuz’da dost ve komşu kardeş ülke Irak’ın başkenti Bağdat’a bir ziyaret gerçekleştirdik.

Bu ziyaretimiz 18 yıl aradan sonra bir Türk Başbakanı’nın ilk ziyareti olması bakımından tarihi bir nitelik taşıyordu.

Irak ve Türkiye, ortak bir geçmişe, akrabalık ilişkilerine ve coğrafi yakınlığa sahip iki ülke...

Dolayısıyla iki ülke arasında köprülerin yeniden sağlıklı biçimde kurulmasını son derece önemli görüyoruz.

Bu ziyaretimiz sırasında Irak yönetiminin de bizimle aynı duygular içinde olduğunu sevinerek müşahede ettik.

Cumhurbaşkanı Sayın Celal Talabani ve Başbakan Nuri El-Maliki olmak üzere Iraklı yetkililerle çok yararlı görüşmeler yaptık, büyük misafirperverlik gördük.

Umudum o ki bu ziyaretimiz, Türkiye-Irak ilişkileri için son derece hayırlı bir dönemin başlangıcı olacaktır.

Gerek benim şahsen, gerekse beraberimdeki heyetin yaptığı ikili görüşmeler sırasında iki ülke arasında yakın geçmişte yaşanan sıkıntıların aşılması yönünde ortak bir irade oluştuğunu görmekten memnuniyet duyduk.

Bu iradenin en güzel nişanesi “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”nin bu ziyaretimiz sırasında kurulmuş olmasıdır.

Sayın Maliki ile birlikte eşbaşkanlığını yaptığımız ilk toplantıda “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”nin iki ülke arasındaki işbirliği imkânlarını en üst seviyede geliştirmesi konusunda bir mutabakat ortaya çıktı.

Böylece hem iki ülke, hem de bölgemiz açısından son derece umutlu bir başlangıç yapmış olduk.

Bu konsey, ilgili Bakanların katılımıyla yılda 3, Başbakanlar başkanlığında ise yılda en az 1 kez toplanacak.

İki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın tarihi ve kültürel derinliğe sahip ilişkilerimize önemli bir ivme kazandıracağına gönülden inanıyorum.

Değerli vatandaşlarım...

Biz Türkiye olarak Irak’ta yaşanan çalkantı ve istikrarsızlıklardan daima üzüntü duyduk, kardeş Irak halkının sıkıntılarını sıkıntımız bildik.

Irak’ın toprak bütünlüğünü koruması, siyasi istikrarını kazanması, Iraklı kardeşlerimizin çektiği acıların sona ermesi tek temennimiz oldu.

Son olarak Kerkük’te yaşanan kanlı terör saldırısından da büyük üzüntü duyduk.

Kardeş Irak halkına başsağlığı diliyoruz.

Şimdi bu yönde adımlar atılıyor, Irak’ın istikrarını kazanması, barış dolu bir gelecek inşa etmesi yolunda atılan bu adımları en güçlü biçimde destekliyoruz.

Milletimize büyük acılar yaşatmış bölücü terör örgütüyle mücadelede son dönemde uyumlu bir işbirliği ve ortak yaklaşım zemini doğmuştur, bunun her iki ülke için de kazanımları büyüktür.

Değerli vatandaşlarım...

Bildiğiniz gibi, 20 Temmuz tarihi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde, Barış ve Özgürlük Bayramı olarak kutlanıyor.

34 yıl önce Silahlı Kuvvetlerimizin gerçekleştirdiği Barış Harekâtı’nın yıldönümünü coşkuyla kutluyor, Kıbrıs şehitlerimizin aziz hatırasını yâd ediyoruz.

Bu yıl da bu anlamlı bayramın coşkusunu Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizle birlikte yaşamak için bakan arkadaşlarımla birlikte biz de KKTC’ne bir ziyaret gerçekleştirdik.

Silahlı Kuvvetlerimizin 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirdiği Barış Harekâtı, Kıbrıs Türkü’nü büyük bir mezalimden kurtarmış, uğradıkları insanlık dışı saldırıları sona erdirmiştir.

Bu harekât, uluslararası hukuk ve anlaşmalardan kaynaklanan haklarımızı kullanarak meşru zeminde gerçekleştirilmiş, Kıbrıs Türk halkını özgürlük ve barışa kavuşturmuştur.

Bu bakımdan 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın Kıbrıs Türkü için anlamı ve önemi büyüktür.

Bu bayram Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs konusundaki hassasiyet ve kararlılığının da tarihi bir nişanesidir.

Adada Türk tarafı hiçbir zaman savaştan ve çatışmadan yana olmamış, daima barış için çaba göstermiştir.

Bu gerçek bütün dünyanın kabul etmesi gereken yegâne gerçektir.

Kıbrıs’ta barışın ve huzurun tesisi bu gerçeğin bütün taraflarca görülmesi, kabul edilmesi ile mümkündür.

İki kesimlilik, siyasi eşitlik ve anavatan Türkiye’nin etkin garantörlüğü olmadan yapılan hiçbir hesabı kabul etmeyiz.

Bu hem Türkiye Cumhuriyeti’nin, hem KKTC’nin ortak iradesidir.

Bu noktadan geri adım atmamızı kimse bizden beklememelidir.

Hükümet olarak KKTC yönetimiyle birlikte son yıllarda çözüme dönük olarak attığımız adımların karşılığını maalesef Rum yönetiminden göremedik.

24 Nisan referandumu da bir kere daha ortaya koydu ki adada çözümü erteleyen taraf Türk tarafı değildir, Rum tarafıdır.

Adil ve kalıcı bir çözüm arayışından asla kaçmadık, bundan sonra da bu yöndeki her türlü gayretin yanında olmaya devam edeceğiz.

Ancak bu yapıcı tutumumuza rağmen haksızlığa uğradığımız da bir gerçektir.

Biz haklılığımıza sonuna kadar inanıyoruz, mücadelemizi bu çerçevede yapıcı biçimde sürdürmekte de kararlıyız.

KKTC’nin son 5 yılda elde ettiği önemli diplomatik kazanımlarından geriye gidiş olmayacaktır. Yeni müzakere sürecini bu çerçevede kalıcı, adil ve kapsamlı bir çözüm adına önemsiyor ve destekliyoruz.

Değerli vatandaşlarım...

Kıbrıs davasını uluslararası zeminde en aktif, en akılcı biçimde savunmaya devam ederken, KKTC’nin ekonomik ve sosyal gelişmesini hızlandırmanın çarelerini aramak da bizim sorumluluğumuzdur.

Şu bir gerçek ki, hükümetimizle son derece uyumlu bir işbirliği içerisinde yürütülen çalışmalarla son yıllarda KKTC ekonomisi çok çarpıcı ilerlemeler kaydetmiştir.

Bakınız 2002 yılında Kıbrıs ekonomisinin büyüme hızı sadece yüzde 6,9 iken, bu oran 2003 yılında 11,4’e, 2004 yılında 15,4’e, 2005 yılında 13,5’e. 2006 yılında 13,2’ye yükselmiş.

2007 yılında bunlara göre biraz daha düşük bir büyüme oranı gerçekleşmiştir. Ancak 2008’de yine yüksek bir büyüme oranı bekliyoruz.

Bu oranlar KKTC ekonomisinin hızla büyüdüğünü, ilerlediğini ispat ediyor, bu son derece sevindirici bir gelişmedir.

Aynı gelişmeyi kişi başına milli gelir rakamlarında da görüyoruz.

2002 yılında KKTC’de kişi başına milli gelir sadece 4 bin 409 Dolar iken, bugün bu rakam tam 14 bin 47 Dolara yükselmiş durumda.

Yani 2002 yılından bu yana KKTC’de kişi başına milli gelir rakamı üç katına çıkmıştır.

İhracat 2002 yılında 45 milyon Dolar civarında iken, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ihracatı 80 milyon Dolar seviyesini aşmış durumda.

Aynı gelişme turizmde de var.

1974 yılında Kıbrıs’ta turizme uygun yatak sayısı 4 bin 493 adet iken, 2002 yılına kadar geçen 28 yıllık zaman zarfında bu sayı ancak 10 bin 611’e çıkarılabilmiş.

2002 yılından 2007 sonuna kadar ulaşılan rakam 15 bin 832...

2013 yılı hedefimiz KKTC turizmini 30 bin yatak kapasitesi seviyesine ulaştırmaktır.

Sevgili vatandaşlarım...

Eğitimle ilgili yatırımlarda ise Kıbrıs’ta çok çok önemli adımlar atılıyor.

2002 yılında KKTC’de öğrenim gören çeşitli ülkelerden gelen öğrenci sayısı 24 bin civarında...

Fakat bugün KKTC’de öğrenim gören öğrenci sayısı 43 bine ulaşmış durumda, inşallah bu rakamı da 60 bine taşıyacağız.

Bakınız 2003 yılında mevcut yurtlar 8 bin yatak kapasitesine sahipken, bugün bu sayı da 28 bini aşmış durumda...

Ortadaki tablo da son derece sevindiricidir, KKTC gözle görülür biçimde gelişme kaydediyor, güçleniyor.

İftiharla söylemek isterim ki KKTC bizim dönemimizde hiç bir şey kaybetmemiş, tam aksine çok şey kazanmıştır.

Değerli Vatandaşlarım…

Dünya ekonomisi bu günlerde zor bir dönemeçten geçiyor.

Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı dalgalanma az ya da çok dünyanın tüm ülkelerini etkiliyor.

2002 yılında 25 Dolar olan petrolün varil fiyatı, geçtiğimiz haftalarda tarihi rekor kırarak 147 Dolara kadar yükseldi.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hemen tamamında, borsaların, faizlerin, özellikle de enflasyonun dalgalanmasına şahit oluyoruz.

Bütün bu gelişmeler karşısında, Türkiye olarak, küresel dalgalanmayı en hafif şekilde atlatmak için gerekli önlemlerimizi aldık, almaya da devam ediyoruz.

Türkiye ekonomisi, geçmiş dönemlerde en küçük bir küresel ya da ulusal belirsizlikte krize sürüklenirken, bugün, hamdolsun her türlü sarsıntıyı göğüsleyebiliyor, her türlü şoka direnebiliyor.

5 buçuk yılda, ekonomimizi korunaklı hale getirmek, sağlam bir zemin üzerine inşa etmek için yoğun gayret sarf ettik.

Bir yandan makro ekonomik göstergelerde tarihi başarılar elde ederken, bir yandan da yapısal reformlarımızı kararlılık ve cesaretle gerçekleştirdik.

Bugün Türkiye ekonomisi, dünyanın 17’inci, Avrupa’nın 6’ıncı büyük ekonomisi; bir o kadar da sağlam, sağlıklı bir ekonomi haline gelmiştir.

Ekonominin karşı karşıya olduğu şoklar, maalesef sadece uluslararası dalgalanmalardan ibaret değil.

Ülkemizi geçmişte sıkça yaşadığımız gibi istikrarsız bir ülke yapmaya yönelik girişimlere zaman zaman şahit oluyoruz.

Bütün bu girişimlere rağmen, hamdolsun, ülkemiz büyümeye, kalkınmaya, ilerlemeye devam ediyor, devam edecek.

Bakınız, 2008 yılının ilk çeyreğine ait büyüme rakamları açıklandı.

Ekonomimiz, yılın ilk çeyreğinde yüzde 6,6 oranında büyüme kaydetti.

Bu büyüme oranlarıyla birlikte, Türkiye ekonomisi tam 25 çeyrek aralıksız büyüme rekorunu kırdı.

Türkiye eşsiz bir kalkınma, eşsiz bir ilerleme fırsatına sahiptir.

Türkiye’nin potansiyeli, Türkiye’nin zenginlikleri, Türkiye’nin dinamik, zeki ve girişimci iş gücü, bizim dünyada rekabet edebilmemiz için yeterli imkânlardır.

Bu imkânları kullanarak 5 buçuk yılda Türkiye’yi büyüttük.

Bu büyümeyi sürdürecek, Türkiye’yi inşallah hak ettiği noktaya hep birlikte taşıyacağız.

Bakınız, biz iktidara geldiğimizde Türkiye’nin toplam ihracatı sadece 36 milyar Dolardı.

Geçtiğimiz ay sonu itibariyle geriye dönük 12 aylık ihracatımız 124 milyar Dolara ulaştı.

Dünyanın bütün ülkeleriyle, komşularımızla, yakındaki ülkelerle, uzaktaki ülkelerle temas halindeyiz.

Her fırsatta ilgililerle, yetkili makamlarla görüşüyor, Türkiye’nin imkânlarını, ürünlerini oralarda pazarlamak için girişimlerde bulunuyoruz.

Yapay gündem maddeleriyle vaktimizi heba etmiyoruz, Türkiye’yi dünyaya açmanın mücadelesini veriyoruz.

Birileri hep engel çıkarma gayreti içerisine girebilir, hiç önemli değil. Bizim işimiz var.

Türkiye’yi büyütmek, soframızdaki ekmeği büyütmek için var gücümüzle çalışıyoruz, bizim asli gündemimizin ana maddesinde işte bu var.

Sevgili vatandaşlarım...

Hükümet olarak, en başından itibaren emeği en kutsal değer olarak gördük.

Zorunlu Tasarruf hesabında, bildiğiniz gibi, biriken paralar 13 buçuk katrilyondu. Bunu tüm çalışanlarımıza hamdolsun ödedik ve bütün bunların yanında çalışanlardan ve işverenlerden kendi iradeleri dışında kesilen, ancak amacı dışında kullanılan bir paraydı bu ve artık bu iş bitti.

Tam 13 buçuk katrilyon.

Hiç gündemde yokken, adeta ümitler tükenmişken, biliyorsunuz Konut Edindirme Yardımı kesintilerini gündeme taşıdık ve şimdi bunları da ödüyoruz.

Dikkat ediniz: Ne zamandan itibaren bu kesinti başladı,1987 yılından itibaren, ne zamana kadar,  1995 yılına kadar.

Konut Edindirme Yardımı adı altında çalışanlardan bu kesinti yapılmış ve 1996 yılına kadar devam etmiş, 1995 son.

Ancak ortada böyle bir para yok.

Paranın kaydı dahi sağlıklı şekilde tutulmamış.

Bankacılık teamüllerine uyulmamış.

Depolardan, çuvalların içinden, tozlu raflardan kayıtları bulduk, tek tek evrakları incelettirdik ve 8 buçuk milyon çalışanımızı tespit ettik.

Şimdi, hak sahibi bu 8 buçuk milyon vatandaşımıza, toplam 2 milyar 855 milyon YTL’yi ödemeye başladık. Yani yaklaşık 3 katrilyon.

Devlet çalışanına borçlu olamaz dedik.

Biz, hükümet olarak bunun vebalini taşıyamayız dedik.

Hiçbir dahlimiz, hiçbir sorumluluğumuz olmadığı halde, bizden önceki yönetimlerin maalesef dahli sorumluluğu neticesinde böyle bir tablo ortada.

 İnanıyorum ki, bu 8.5 milyon vatandaşımız belki de bundan tamamen ümidini kesmişti.

Devletin bu borçlarını şimdi hak sahiplerine ödemeye başladık, ödüyoruz.

Şu ana kadar yaklaşık 2 milyona yakın vatandaşımız parasını tahsil etti. Bazı teknik arızalar yok değil, var. Bu teknik arızalar sebebiyle zaman zaman bazı sıkıntılar yaşanıyor. Ama lütfen, bir yüklenme, ciddi bir yüklenme,  tabii bütün bu yüklenmeler sistemi de maalesef bozabiliyor. Bu konuda inanıyorum ki vatandaşlarımız bizleri mazur göreceklerdir. Ama bütün bu paralar er geç çok kısa bir zaman içerisinde, işte gördüğünüz gibi şurda birkaç gün içinde 2 milyona yakın vatandaşımın parası ödendi, diğerleri de ödenmeye devam edecek.

Değerli vatandaşlarım…

Kuraklık nedeniyle zor günler geçirdiklerini bildiğimiz çiftçilerimizi de bu süreçte unutmadık.

Kuraklığın etkisini azaltmak amacıyla önceki hafta Bakanlar Kurulumuzda bir kararnameyi imzaladık ve yayınladık.

Kuraklık sebebiyle ürünleri zarar gören 35 il ve bu illere ait 210 ilçede, Çiftçi Kayıt Sistemine dahil çiftçilerimize, dekar başına, buğday ve mercimek için 22 YTL, arpa için 13 YTL, Nohut için 30 YTL, fiğ, burçak ve mürdümük için 24 YTL nakdi destek sağlıyoruz.

Yine bu çiftçilerimizin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarını da bir yıl süreyle erteliyoruz.

İnşallah ülkemiz bu kuraklık dönemlerini geride bırakır.

Ancak her hal ve şart altında, hükümet olarak mağdur kesimleri, ihtiyaç sahiplerini kollamaya, gözetmeye devam edeceğiz.

Sadece nimetleri değil, külfetleri de beraber olarak aynı güzel geleceğe yürümek suretiyle paylaşacağız, duyguda birleşen aynı duyguda birleşen 70 milyonluk bir bütün olarak bunları paylaşacağız.

Türkiye’nin aydınlık yarınlarını, güzel günlerini, mutlu ve müreffeh geleceğini hep birlikte inşa edeceğiz.

Zorluklar, sıkıntılar, aşılması gereken engeller daima olacaktır; önemli olan, bu ülkenin insanlarının birbirlerine bağlılığını, ülkelerine sevgilerini, geleceğimize olan inançlarını kaybetmemeleridir.

Sizlerden ricam, Türkiye’nin kısa vadeli gündemini işgal eden sıkıntılı durumlar sebebiyle umutlarınızı, bu ülkenin değişimine olan inancınızı asla kaybetmemenizdir.

Türkiye büyük bir ülkedir, milletimiz güngörmüş bir millettir, çok büyük bir medeniyet mirasının varisleriyiz, önümüze çıkacak her türlü güçlüğü aşarak hedeflerimize ulaşmaya muktediriz.

Her zaman ifade ettiğimiz gibi tarih boyunca gür bir ırmak olarak çağıldamış bu milletin engin denizlere ulaşmasına kimse engel olamaz.

Çocuklarımıza bizim yaşadığımızdan çok daha güzel, çok daha aydınlık, çok daha mutlu bir Türkiye armağan etmek boynumuzun borcudur.

Ben millet olarak bu büyük medeniyet sınavından alnımızın akıyla çıkacağımıza bütün samimiyetimle inanıyorum.

Sizler de bu ideale inanmakta bir an bile tereddüt etmeyiniz.

Allah Türkiye’nin yolunu, bahtını, ufkunu açık etsin.

Bu duygularla sözlerime son veriyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kalın sağlıcakla

 
  Bugün 6713 ziyaretçi (12328 klik) kişi burdaydı!  
 
AKPARTİ43@HOTMAİL.COM Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol